Gardırobun başında ne giyeceğimi karar kara düşünürken bütün gece doğru düzgün uyuyamamış olmamı göz ardı etmeye çalışıyordum. Dün Ömer'in söylediklerini, yaptıklarını düşünüp durmaktan bir türlü sağlıklı bir uykuya geçiş yapamamıştım. Hatta bırakın dün olanları, genel olarak Ömer'in yaptıklarını ya da yapmadıklarını düşünmekten beynim çatlamıştı. Ömer artık uykularımın kaçmasına neden olan biri haline dönerken bu konuyla ilgili ne yapacağımı bilmiyordum. Düşüncelerimden silkinip dolabımdan bir adet siyah pantolon ile salaş yarım kol beyaz gömleğimi çıkartıp giyinme içine koyuldum. Aynı zamanda da dün Ömer'in kıyafetim hakkında söyledikleri için de huysuzca söyleniyordum.
Giyinme işi bittiğinde odamın da kapısı tıklatılmış ve hemen ardından Yiğit kapıda görünmüştü.
"Ben kahvaltıyı hazırlamayı bitirdim ama sen hala giyinemedin mi?"
dediğin de şu sıralar bana tek iyi gelen şeyin o olduğunu biliyordum. Dün yemekte ona çalıştığım yerle ilgili bilgiler verirken Kaan gibi bir tepki gösterecek diye çekinmiştim ama oldukça ılımlı karşılamış, hatta bir işim olduğu için beni tebrik etmişti.
"Tamam. Hazırım geliyorum, şimdi."
Bu duruma pek inanmış gibi gözükmese de başını sallayıp gitmişti. Bende aynanın karşısına geçip gömleğimin ön kısmını pantolonumun içine sokmuş, son bir kez de kendime baktıktan sonra mutfağa geçtim.
Kahvaltı esnasında Yiğit dışarıya çıkacağını ve üzerine geç geleceğini söylediğin de sorgular bir hale bürünüp "Çık da... Öyle geç gelecek kadar nereyi biliyorsun ki burada?" sorumun cevabını bekledim.
''Öncelikle ablacığım ben artık 10 yaşında ki bir çocuk değilim.''
Hiçte bile sen benim için hep çocuk kalacaksın ama bunu sana söylemeyecektim.
"İkinci olarak biliyorsun ki ben Ankara'ya daha önce de geldim. Ve burada birçok yeri biliyorum."
Bizimkinin en yakın arkadaşı Can Ankara da okuduğundan buraları biliyordu tabii.
"Kiminle buluşacaksın?"
"Can ile tabii ki abla, başka kiminle olabilir?"
"Can yaz tatilinde burada ne arıyormuş."
"Yaz okulu için geldi. Hatta bende onunla birlikte geldim."
"Nerede buluşacaksınız tam olarak."
"Onun evine gideceğim. Buraya oldukça yakın bir yerde oturuyor."
Ses tonu bir soru daha sorarsam patlayacakmış gibi çıkmaya başladığında "Tamam canım bir şey mi dedim ben? Nereye istiyorsan git." dediğim de kafasını iki yana sallayıp ''Bu dememiş halindi yani?" diyerek sitem etse de umursamadan kahvaltımı etmeye koyuldum.
***
Soylu malikanesine geldiğim de saat 11.10 geçiyordu. Acaba biraz erken mi gelmiştim. Yok canım ne erkeni bence saat gayet normal. Kendimi kapının önünde saattin erken olmadığına inandırmaya çalışa dururken kapının bir anda açılması ile neye uğradığımı bilemedim. Sanki annelerinden gizli bir iş yapıp sonra da suçüstü yakalanan çocuklar gibi hissetmiştim kendimi. Mehmet amca bana bakıp '' Zeynep ne yapıyorsun burada girsene kızım içeriye'' biran ne söyleyeceğimi düşünüp sonrada hemen "Bende zile basacaktım zaten Mehmet amca'' dedim. Yani sonuçta yalan sayılmazdı. Zile basacaktım ama ne zaman işte orası biraz... muammaydı.
Mehmet amcaya bir yandan tebessüm edip bir yanda da geçmem için çekildiği kapıdan içeriye girdim. Ayakkabılarımı çıkardığım da Mehmet amca ''Zeynep, kızım senden bir şey isteyebilir miyim?'' dediğin de tabii diyerek isteğini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Spiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...