Beynimin için de öten ses beni uykunun kollarından almaya çalışırken ona karşı koymaya çalışıyordum ama bu çabamın nafile olduğunu da biliyordum. Ses git gide dayanılması güç bir hal aldığında gözlerimi zar zor açıp telefona kurduğum alarmı kapattım. Bir süre sessizliğin verdiği huzurla yatakta dursam da daha sonra istemeyerek kendimi kalkmaya zorladım.
Banyoya geçerken odamdaki aynaya gözlerim takılınca asık olan suratım daha fazla asılmıştı. Ben neden şu dizilerde filmlerde prensesler gibi yatan ve yataktan çok asil kalkan insanlar gibi değil de zombi filmlerinden kaçmış saçı başı birbirine girmiş gözleri şiş kalkıyorum. Benim onlardan ne eksiğim vardı? Sormuş olduğum ve aklımdan geçirdiğim bu saçma düşünceler eşliğinde elimi yüzümü yıkarken biraz daha ayılmış ve daha aklı başında bir insan olma yolunda saçma düşüncelerimden uzaklaştım.
Kendime hazırladığım çay ile tosttu mutfak masasına oturmuş yerken aklımda iki tane düşünce kol geziyordu. Birisi dün Zehra teyzenin anlattığı andan itibaren zihnimden bir türlü çıkmayan o olaydı. Aslı'nın kim bilir ne derin yaralara sahip olduğunu düşünürken, ona deli gibi yardım etmek istiyordum. Kendi yaralarını derme çatma saran ben bir başkasına gerçekten yardım etmek istiyordum. Bu düşünce eşliğinde neler yapabileceğimi düşünürken aklım buralardan çok uzak bir yere gitmişti. Bir anda içime dolan bu hissin tanıdıklığıyla kendime yönelmiş ve kalbimi elimle yoklamıştım.
Şu sıralar kendimi hiçbir yere ait değilmişim gibi hissediyordum ki bu his sanki uzunca zamandır buradaymış da yeni yeni uyanmaya başlayan bir devin huzursuzluğu ile kaplıydı. Ruhumun derinliklerinde oluşan bu his beni hapsediyor, sürekli olarak kendimi sorgulamama neden oluyordu. Sanki hayatımda eksik olan büyük bir şey varmış da ben onu bulamamışım gibi, onu aramaya çıkmak istiyordum. Yaşadığım, büyüdüğüm her yere, her şeye ait değilmişim gibi, sanki çemberin dışında kalmışım gibi hissediyordum. Kendime tutunacak bir kök arıyordum. Yaptığım her şeyi sorguluyor, bir anlam arayışına giriyordum.
Tarif ederken bile zorlandığım bu duyguları bu ailenin yanında daha da derinden duyuyordum. Onların inanışları karşısında hem şaşırıyor hem de bunun nasıl bir şey olduğunu merak ediyordum. Bugün Zehra teyze kızının başına gelenleri anlatırken bağlı olduğu o inanç sayesinde ayakta kaldığını görmüştüm. Oysa benim tutunabilecek tek bir dalım bile yoktu. Ne arkamda duracak bir annem ve babam vardı, ne de öyle büyük, kuvvetli inançlarım. Bu durumun oluşturduğu, zaman zaman gelen bu aitsizlik hissi ise beni günden güne tüketiyordu.
Dağılan zihnimi toplayıp önemli gördüğüm ikinci konuya geçiş yaptım. Bu konu ise başlı başına bir çıkmazdan ibaret olan Ömer'di. Beni ona çeken bir şeyler vardı. Hatta bu şey o kadar kuvvetliydi ki ben istemesem bile ona doğru çekildiğimin farkındaydım. İlk günden beri... Biliyordum onu tanıyalı çok olmamıştı ve bu saçmaydı ama onun saniyelik gördüğüm kömür karası gözleri benim mantıklı tarafımı yok ediyor, düşündüğüm tek şey ona ulaşmaya çalışmak oluyordu. Onun adını bile bilmediğim bir kokusu vardı ki bu beni sarhoş etmeye yetiyordu. Onu düşünmek bile beni heyecanlandırırken, ondan uzak kalmayı istemiyordum. Onu gördüğüm anlar dünyanın en mutlu insanı oluyor, yanından ayrılmak istemiyordum. Tüm bu hissettiklerime şimdilik bir ad veremesem de biliyordum ki onun için savaşmaya hazır halde bekleyen ruhumun yaralı askerleri vardı. Ve ne kadar yaralı olurlarsa olsunlar denemeden bu savaşı kaybetmeyeceklerdi.
Bu iki düşünce ile evden çıktığım da arabasına dayanmış bir adet Kaan ile karşılaştım. En son tartıştığımız günden beri ne ben onu aramıştım, ne de o beni. Ben bakmaya devem ederken bir anda o da gözlerini bana çevirip burukça gülümsemişti. Bu gülümsemenin anlamını çok iyi biliyordum. Ben de ona aynı şekilde gülümsediğim de yaslanmış olduğu arabadan ayrılıp yanıma geldi. Dikkatlice o mavi gözleriyle bana bakarken, konuşmaya onun girmesi için bekliyordum. Ama o konuşmaya girmek yerine beni izlemeye devam ederken sabrım tükenmiş bir halde ağzımı açmıştım. Sonuçta sabırlı bir insan sayılmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Spiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...