Gözlerim ağaçlara, dağlara, boş arazilere ve maviye, gökyüzüne takılırken ucu bucağı yokmuş gibi uzanan yollarda akıp gidiyordu. Tıpkı zamanın içinde akıp gittiğimiz gibi, tıpkı zamanın için de kaybolduğumuz gibi. Belki de zaman biraz da yollara benziyordu. Yollar her mesafe de kısaldığı gibi zamanda ömrümüzden bir nefeslik alıp gidiyordu. Bir nefeslik bizi eksiltiyor ve sona yaklaştırıyordu.
Düşüncelerim yorgundu. Ruhum terk edilmiş eski bir ev gibi viraneydi. Hayallerim düştüğü yerden kalkmak için çabalamıyordu. Belki uzun uzun anlatılacak çok şey vardı ama kelimelerim yorgundu. Kelimelerim savaşmak yerine beni terk etmişlerdi. Keşke üzerinde akıp gittiğimiz bu yollara biraz yorgunluğumu bırakabilseydim. Belki o zaman yüreğimdeki sızı hafiflerdi, dudaklarımdan bir kelam dökülürdü de işte o zaman ben sana ne kırgınım ne de kızgın ben sadece yorgunum diyebilirdim.
İçime çektiğim o nefesi yaşımdan biraz daha çalsın diye bırakmıştım. Arabanın açık olan penceresini kapatıp yanım da oturan kardeşime döndüm. Onunla konuştuğunu söylediği andan beri yüzünde zafer kazanmış bu ifade yerini koruyordu. Dün yanıma gelip aynı bu ifade ile bana bakarken ben ona boş gözlerle cevap vermiştim. Bu halinin nedenini merak etmeme rağmen bir türlü ağzımı açıp konuşamamıştım. O da benim sormayacağımı ama kendinin anlatacağını söylemişti. Dediğine göre dün sabah onları havaalanına götürmeden hemen önce Aslı meselesini ona açmıştı. Ve yine dediğine göre önce bir kız abisi gibi buna tepki göstermiş, sonradan sorguya çekmiş ve en sonunda da durumu kabullenmiş. İşin açıkçası Yiğit'in Ona bu konuyu açacak kadar cesaretli oluşu Aslı konusunda gerçekten kararlı olduğunu gösteriyordu. Ve Aslı'yı gerçekten sevdiğini...
Beni şaşırtan şey ise onun bu olayı hemen kabullenmiş olmasıydı. Yani benim tanıdığım adam en azından birkaç gün Yiğit'i süründürür, ona kesin hiçbir şey söylemezdi. Hatta Yiğit'i bunu söylediğine pişman ederdi ama dün Yiğit'in dediğine göre sadece bu durumu evdekiler ile konuşup haber vereceği söylemiş. Belki ruhum bu kadar yorgun olmasaydı, başka bir zaman dilimi içinde bulunsaydım, Onun verdiği her bir tepkiyi Yiğit'ten öğrenmek için on takla atardım ama artık bunun bir önemi kalmamıştı. Onunla ilgili öğreneceğim her yeni şey sadece parçalanmış ruhumu toz haline getirirdi.
''Abla sen iyi olduğuna emin misin?''
Bu soruyu dünden beri sayamayacağım kadar çok sormuştu.
''İyiyim Yiğit, bir şeyim yok''
Belki şimdi değil ama iyi olacaktım. İyi olmak zorundayım.
''Peki ama bana neden değilmişsin gibi geliyor''
O bu kadar mutlu iken bu halde olmak sıkkın olan canımı daha fazla sıkıyordu. Bendeki bu değişimi fark ettiğinden dolayı kendi mutluğuna bile doğru düzgün sevinemiyordu. Belki de artık bu üzgün, çökmüş ve yorgun halimin üzerine neşeli bir maske takmalıydım. Bu biraz zor olacaktı ama bu şekilde devam edersem çevremdeki insanları da üzmeye başlayacaktım ki bu istediğim en son şeydi. Bu yüzden bütün hüznümü yorgun ruhumun altına hapsedip oralarda bir yerde kalmış bir gülümseme kırıntısını yüzüme yerleştirdim.
''Sen beni boş ver şimdi de asıl bu durumu babama nasıl anlatacaksın onu düşün?''
Babama okurken evlenmek istediğini hatta evleneceği kızında tıpkı kendi kızı gibi tesettürlü olduğunu öğrenince vereceği tepkiyi ve daha nicelerini merak ediyordum.
''Ya abla ben Ömer abiyi ikna etmişim, babamı mı etmeyeceğim''
Sesindeki kararsızlığı hissetsem de söyledikleri gülümsetmişti. Ve inşaAllah dediği gibi olurdu da babamı kolay ikna edebilirdi. Çünkü benim bu konudaki inancım biraz zayıftı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Spiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...