Geldiğimden beri kaç kere okuduğumu saymadığım bu yazıyı bu sefer sessiz bir fısıltı ile dışımdan okudum.
''Yasemin Uysal''
Dakikalar öncesinde içimdeki her şeyi bu soğuk mezar taşına aktarmıştım. Ve annem her zaman olduğu gibi sözümü hiç kesmeden dinlemişti. Onun bana cevap veremeyeceğini bildiğim halde onunla konuşmak beni rahatlatıyordu. Kimseye anlatamadıklarımı ona anlatıyor, içimde oluşan birikintinin parçalarını onunla paylaşıyordum. Fakat bugün içimdeki hüzünlere çok uğramadan mutlu haberler vermiştim ona. Yiğit'in evlenecek kadar kocaman bir adam olduğundan, büyük sorumlulukları üstlenecek kadar büyüdüğünden bahsetmiştim. Bir ara yine hüznün kapısını çalsam da o açmadan hızlıca uzaklaşmıştım oradan. Çünkü o kapı açıldığı zaman kendimi toparlamak çok uzun zaman alıyordu.
Derin ve sesli bir nefes daha bıraktığımda elimdeki Yasin-i Şerifi çantama düzgünce yerleştirip ayağa kalktım. Anneme veda edip mezarlıktan çıkmak için yürümeye başladığımda Yiğit'in mevzusunu fazla uzatmadan artık halletmem gerektiğinin farkındaydım. Buraya geleli dört gün olmuştu ve Ödemiş'e dönmeden bir şeyleri kesinleştirmek istiyordum. Hem zaten Yiğit'te başımın etini yiyip duruyordu. En iyisi biran önce Nisa'yı arayıp bu durumu bir sonuca bağlamak olacaktı.
Mezarlıktan çıktığımda ayaklarımı sahil yoluna çevirmiştim. Çantamdaki telefonu çıkarıp Nisayı arayacaktım fakat arayamıyordum. Bilin bakalım aramak için ne eksikti? Evet, telefonumu evde unutmuştum. Telefon ile olan seviyeli ilişkim gerçekten göz dolduran cinstendi. Sahil yoluna çevirdiğim ayaklarım artık eve gitmek için hazırlanıyordu. Pardon, hazırlanmak mı demiştim? Şuanda tam olarak evin yolunu tutmuştu.
Eve geldiğimde salondan gelen kahkaha sesleri ile Selda ablanın bir numaralı arkadaşı Demet'in burada olduğunu anladım. Bu kadını gerçekten ama gerçekten hiç sevmiyordum. Küçümseyen bakışlarını, sürekli laf çarpıtmalarını, imalı konuşmalarını kısaca varlığından bile rahatsızlık duyuyordum. Bu yüzden hiç ses çıkartmamaya özen göstererek sessizce odama çıktım. Bu kadını ne kadar az görürsem o kadar çok mutlu olurdum.
Feracemi ve şalımı çıkarttıktan sonra çalışma masasının üzerinde duran telefonumu alıp Nisa'nın numarasını açtım. Belli bir süre numara ile bakışırken aynı zamanda da Nisa'ya konuyu nasıl açmam gerektiğini düşünüyordum. Gerçi bunu dört gündür düşünüyordum ve henüz bir arpa boyu yol alamamıştım. Bu gidişle de alacağım yoktu. Ama Yiğit bugün de aramadığımı öğrenince muhtemel telefonu alıp kendi arayacaktı. Veyahut bir güzel papara yiyecektim. Sesli bir nefesin ardından bir anlık cesaretle arama tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm. Telefon birkaç kez çalmış ve kimse açmamıştı. Bu durum beni oldukça mutlu etmiş daha fazla çaldırmadan hemen kapatma işine koyulacakken karşı taraf telefonu açmış ve hevesim kursağım da kalmıştı.
''Zeynep?''
Nisa'nın şaşkın sesi üzerimdeki stresi biraz azaltmaya yetmişti.
''Selamün aleyküm Nisa''
''Aleyküm selam Zeynep de sen beni arar mıydın ya? Şuan biraz şaşkınım da.''
'' Öyle işte aradım...''
''Hayırdır bir şey mi oldu?''
Telaşlı sesi gün yüzüne çıkacakken ona bir şey olmadığını söylemiştim. Sonra da ekledim.
''Nisa ben sana bir şey demek için aradım aslında ama nasıl anlatacağımı bilemiyorum?''
Evet bu cümlelerden sonra her şeyi en baştan anlatmaya başlamıştım. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan teker teker sonuna kadar ben anlatmış o ise sessizce dinlemişti. Ben konuşmamı bitirince de bir süre garip bir sessizlik olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIĞA HİCRET
Espiritual-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer maşuk yanmazsa, aşık yanamaz. Eğer maşuk, bir mum gibi ateşe düşüp eriyemezse o ateş, pervaneye düşm...