28. Bölüm "Sadece deliler mi kendiyle konuşur?"

497 38 4
                                    

Bol bol yorum yapın lütfen. Eksik bulduğunuz yerler sizin hayalinizdeki yerler. Çekinmeyin yazın :)

Simay'dan

Destan 'ın desteğiyle yavaşça yerden kalkarken bir yandan da babamı tekrar nasıl görebileceğimi düşünüyordum. Ne yapsam tekrar karşıma çıkardı? Nerede yaşıyordu? O gün hastanede beni mi görmeye gelmişti?

'Elbette hayır, Fatih için gelmişti.'

Diyen iç sesime hak vermiştim. Evet onun için gelmişti. Öyleyse Fatih in babamın hayatta olduğundan haberi vardı.

"Simay! Ses verir misin? İyi misin? Bir şey söyle!"

Beni daldığım yerden sorularıyla çekip çıkaran Destan olmuştu. Gözlerimi daldığım boşluktan çekip bana telaşla bakan kahvelere çevirdim. Bir cevap bekliyordu. Ona ne söyleyecektim?

'Destan biraz tuhaf ama babam hayatta, hatta karşıma bile çıktı ama Allah 'ın işine bak ben bunu bile anlayamadım. '

Kendime bile saçma gelen bu cümleler Destan için ne ifade edecekti? Daha da önemlisi bana inanacak mıydı?

"İyiyim, sanırım yine bir şeyler hatırladım. "

Onun yerine sadece bunu diyebilmiştim. Elinde bir bardak suyla gelen Sevda ya anlamamış gözlerle bakarken Destan hemen suyu alıp bana içirmeye başlamıştı. Bir iki yudum içtikten sonra bardağı geri çekebilmiştim.

"İyiyim tamam. "

Bu çıkışıma anlamamış halde bakan Destan a güven vermek için elini tuttum.

"Gerçekten, artık çıkalım mı?"

Elimden tutup beni nazikçe kaldırırken bir yandan da Sevda ya çantayı ve dosyayı alıp arabaya götürmesini söylüyordu. Sevda Destan 'ın dediklerini yaparken ben de Destan dan aldığım destekle yürümeye çalışıyordum.

Şirketten çıkıp kapıda bizi bekleyen arabaya binmiştik. Sevda odadan aldıklarını arka koltuğa bırakmış benim de arabaya oturmama yardım etmişti. Ben bütün bunlar olurken sadece babamı tekrar nasıl görebileceğimi düşünüyordum. Yemekten sonra mutlaka hastaneye uğrayıp Fatih le konuşacaktım.

Araba yavaşça hareket etmeye başlayınca ben de başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım. Zihnim de canlanan babamın yüzüyle kalbimde hissettiğim boşluk daha da artarken gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Ağlayamazdım, Destan a bir şey yok derken onun yanında bu şekilde zayıf olamazdım.

Zor olsada göz yaşlarımı geldikleri gibi geri göndermiştim. Ağlayamazdım, en azından bütün gerçekleri öğrenene kadar bunu yapamazdım. Araba yavaşlarken ben de gözlerimi açmıştım. Deniz kenarına gelmiştik. Dışarıda yağan yağmur şaşırmama sebep olmuştu. Sabah ki güneşli güzel havadan eser kalmamıştı. Ne olmuştu da gökyüzü bu denli dolmuştu? Kimeydi bu göz yaşları? Kimin için bu denli hıçkıra hıçkıra ağlıyordu? Gözlerimi dışarıdan çekip Destan a çevirirken içimi saran korkuyu yok saydım. Yapabilirdim, ona bir şey söylemeden önce emin olmam gerekiyordu.

"E, neyi bekliyoruz hadi inelim"

"Yağmur biraz sakinleşsin öyle inelim. Arabada şemsiye yok ıslanmayalım"

Arabanın kapısını açarken ne düşündüğümü bilmiyorum ama sanırım biraz ıslanmaktan zarar gelmezdi. Ne yaptığımı anlayan Destan beni engellemeye çalışsa da başarısız olmuştu. Çünkü çoktan inmiştim arabadan. Kapıyı kapatıp yağmurdan zar zor gördüğüm restorana doğru yürümeye başlamışken elimi saran kocaman elle yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşmuştu.

Ateşle Dans (-18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin