Yılkı Hayatlar

245 8 9
                                    

Merhaba arkadaşlar buralarda hâlâ birileri var mı? Varsa haberi olmayanlar için buraya da yazayım dedim. 😊😀 Yeni hikayemiz Yılkı Hayatlar ile yepyeni olaylara, hayallere ve yaşantılara konuk olacağız. Bu yolculukta da beni yalnız bırakmamanızı ümit ediyorum. Gelin hep beraber yeni bir yolculuğa çıkalım.  Yeni dediğime bakmayın 18 bölüm oldu bile. Hadi hadi gelin ne bekliyorsunuz? 😘😘😘 Birinci bölümümüzü de buraya bırakayım. Saygılarımla 😍😍😘 sevgiyle kalın.

        *** Keyifli okumalar ***

Gözlerimden peşi sıra akan yaşlara engel olamazken bir yandan da kucağımda büzüşmüş bir şekilde ağlayan yeğenimi avutmaya çalışıyordum. Nasıl bu hale gelmiştik. Daha iki gün önce ablamla konuşmuştum. Gelmem için ısrar etse de gelmemek için direnmiştim. Ah salak aklım ah! Neden inat ediyorsun ki! Eğer gelseydim ablamı son kez görebilecektim oysa şimdi görebileceğim tek şey ezilmiş yara bere içinde ruhsuz bir beden.

Önümden geçen tabutla bütün dikkatim oraya kayarken o an tabuttan daha çok dikkatimi çeken bir şey olmuştu. Bana şaşkın ve kırmızı gözlerle bakan bir çift mavi göz. İyi de onun burada ne işi vardı ki?

2 gün öncesi...

Elimdeki faturaları bir kenara bırakıp mutfağa yöneldim. Bir yerden başlamam gerekiyordu. Günlerdir işlerimi ihmal etmiş kafeyi başıboş bırakmıştım. Annemin ölümü beklenmedik bir şey değildi aslında ama yine de insanın annesi başkaydı. Pek anlaştığımız da söylenemezdi babamdan sonra kendi içine kapanmıştı iyice. Ben istemediğim için şirketi ablama bırakmıştı. Allah aşkına neydi bu şirket işleri. Her zaman sıkılmışımdır öylesi zor ve büyük işlerden. Benim için varsa yoksa bu minik kafem. Ailemin soyadını taşıyan ama kimsenin beni tanımadığı tatlı bir kafe.

Küçüklüğümden beri hayalimdi, hep böylesine kendi başıma yaşamak istemiştim. Herkesten uzak kimseye bağlı olmadan, bir yılkı gibi.

Küçükken babamla dağlara gezmeye giderdik. Bir keresinde uzakta tozu dumana katarak ilerleyen bir şey görmüştüm. Bir araba olmadığından emindim. Çünkü bir araba kadar büyük değildi. Babamın elindeki dürbünü alıp ona doğru baktığımda gördüğüm şeyin doğruluğundan emin olamamıştım. Gördüğüm şeyi babama öyle bir anlatmıştım ki bu halime en sevecen haliyle gür bir kahkaha atıp elimden dürbünü alarak kendisi de bakmıştı. Aynı gülüşüyle

"Tam tahmin ettiğim gibi bir yılkı" demişti.

"Yılkı ne demek baba?"

diye sormuştum bende, o zamanlar daha çok küçük olduğum için bilmiyordum tabi. Kim nasıl bilebilirdi ki o atın tek başına dağlarda gezecek kadar cesur olduğunu.
Babam da yine bana bir şey anlatacağı zaman ki gibi emin bir duruş takınıp

"Yılkı evcil olmayan atlara verilen bir isimdir Azra cığım. " demişti.

"Evcil ne demek baba? Bu atın bir evi yok mu?"

Çocuk aklı işte atlarında bizim gibi evi ailesi olur zannediyordum o zamanlar.

"Yok kızım evsiz oldukları için onlara yılkı denir. Onlar bir yere bağlı yaşamazlar. Dışarıda istedikleri gibi gezer dolaşır istedikleri yerde uyurlar. "

Ateşle Dans (-18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin