Ehehehe sonunda üçüncü bölümü yazabildim :D belki bundan sonra bir bölüm daha yazarım, ya da tamamen Tatlı Bir Şey’e son veririm :) bilmiyorum :/ ama bu hikayei benim ilk hikayem olduğu için en sevdiğim bu hikayemdi :D
Her neyse, bu bölümü @gereksizinsan’a adıyorum :D
Artık yorum ve vote konusuna girmeyeceğim :D istediğinizi yapabilirsiniz :)
Herkese iyi okumalar :D
Özel Bölüm/3
Scarlett
Hissettiğim tek şey acı ve hayal kırıklığıydı. Zaten insanların en çok sevdikleri canlarını yakarmış. Ve benim canım da sevdiğim biri tarafından yakılmıştı.
İki kelime ile; Charlie Kenton.
Yakışıklı, karizmatik ve sadece bana ait. Yani aitti.
Charlie ile en büyük kavgamızı yaşamak canımı çok yakmıştı. Yıl dönümümüzde ayrılmamız ise... En kötüsü buydu.
Bir yemeğe gitmek için üşenmişti. Sadece basit bir yıl dönümü yemeğiydi ama o buna bile tenezzül etmedi.
Güvenimin sarsıldığı o an keşke ona hediyemi vermeseydim diye düşünüyordum. O bunu hak etmiyordu. Ben de. Birbirimizin hiçte ruh eşi gibi değildik. Arada saçma konular için kavga ettiğimizde sürekli küsüyoruz. Barışmak için ya ben adım atıyorum, ya da o.
Ne çektiğim hakkında bir fikriniz var mı? Ya da ne hissettiğim? Bu acının yeniden gelmesi canımı bir hayli yakıyordu. Eskiden yaşadığım her şey bir anda üstüme gelmişti. Kahretsin! Yeniden depresyona girmek istemiyordum. Bu aşamaları atlattığımı sanırken bir anda üstüme gelmesi beni yerle bir ediyordu. Sizce ben bunu hak ediyor muydum? Çünkü bu berbat bir şeydi.
Ellerimi başımı ovuşturdum. Artık size anlatacak bir şeyim kalmamıştı.
Yüz ifadesini hatırladıkça daha da ağlamak istiyordum. O donuk ifadeyi hiç unutamayacaktım sanırım. Kahretsin! Kahretsin! Kahretsin!
Hayata lanet olsun! İnsan varlığına da! O odunsu erkeklere de!
Bana hayatımı hatırlatan herkesten nefret ediyordum.
Ellerimle başımı ovdum ve çantamdan telefonumu aramaya başladım. Çantam o kadar karışıktı ki. Tıpkı anneme çekmiştim. O da elinde olan eşyaların çoğunu çantasına doldururdu. Ve oldukça karma karışık olurdu. Mesela alış-verişe gittiğimizde değiştirme kartını yarım saatte bulamazdı. Çantanın içinde ki eşyaların çoğunu benim kucağıma doldururdu saçma bir kartı bulmak için.
O günleri hatırlayınca ağzımdan bir kıkırtı çıktı. Ah benim annem…
Onu ne kadar da özlemiştim. O beni asla bırakamayacak tek insandı. Çünkü annemdi o benim. Küsemezdi bana, ne yaparsam yapayım.
Telefonu bulunca şu dakikalar içinde ilk defa gülümsedim ve telefonla birlikte bir kaldırıma oturdum. Karanlık caddeyi aydınlatan tek şey sokak lambaları ve ışıldayan dolunaydı. Soğuk kaldırım içimi ürpertirken uzun kollu bluzuma daha çok yapıştım. Evden çıkarken ceket almadığıma da kendime lanet ettim.
Ellerimle şakaklarımı ovdum ve kaldırımdan kalktım. Kendimi şimdi daha iyi hissediyordum. Yüzümü buruşturarak telefondan istemeye-istemeye numarayı tuşladım ve ara tuşuna basarak telefonu kulağıma tuttum. Telefon birkaç kere çaldıktan sonra açıldı.
“Ne var?”
Boğazımı temizledim. “Benim.”
“Kim olduğunu biliyorum. Ne istiyorsun?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bir Şey
Teen FictionŞu ana kadar yaşadığını sanan Scarlett, Londra'ya taşındığında aslında hayatının daha yeni başladığını bir süre sonra anlar. Ve elbette ki bu hayatın da zorlu yanları vardır. Scarlett ise bu zorluklara göğüs gererek aşmaya çalışmaktadır.