Fakat Allah kahretsin!
İnsan anlatmak istiyor albayım, öyle budalaca bir özleme kapılıyor.
Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor.
Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.
Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
Yok.
Peki albayım.
Ben de susarım o zaman,
Gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim.
Fakat albayım, adresimi bilmeden nasıl bulup anlayacaklar?
Sorarım size, nasıl kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?
Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
Bir yandan da gözucuyla ölümümün nasıl karşılacağını
seyretmek istiyorum.
Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan,
Bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
Küçük oyunlar istemiyorum albayım.Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.
-Oğuz Atay -Tehlikeli Oyunlar-
Bu alıntıyı herkesin okuması tek dileğim...
***
"Tamamdır, artık şifresiz kimse giremeyecek!" diyen adam benden cevap gelmeyeceğini anladığında kararsız birkaç hareket sergiledikten sonra evden çıktı. Kapı adamın arkasından kilitleme moduna geçti. Önüne gelenin giremeyeceği bir kapımın olması ne kadar güzeldi. Tabi önüne gelen herkesin daha önce hayatıma girdiği gerçeğini saymazsak bu kapının gerekliliğini açıklamak zorunluluktu.
Bomboş tavanı izlemek için gerisin geriye yatağa uzandığımda üç gündür burada olduğum gerçeğini hatırlamak istemiyordum. Ji Yong'un evinden nefes nefese koşup gelmiş ve bir daha çıkmamıştım. Telefonumun bataryası çoktan bitmişti. Kendimi dünyadan soyutlayıp gerçeği bulmaya çalışmak ne kadar saçmaydı. Farkındaydım.Bugün kapı için gelen adamın dışında kimseyle görüşmemiştim. Aslında onu da kabul etmemem gerekiyordu. Ji Yong'un gönderdiği biriydi. Hayır şu an kimin gönderdiği önemli değildi. Sadece kapıya ihtiyacım vardı. Acıyı hissettiğimden beri kolumu kaldıracak gücümün olmadığını biliyordum. Bana sarılmış benim için sevinen bir adamla karşılaşmıştım. O duygularla var olan biriydi bu yüzden benim iyileşme belirtilerime sevinmişti. Halbuki acımın kaynağı o ve getirdikleriydi. Kapıma vurulduğunda yerimden kımıldamadım.
Tak tak tak...
Bakışlarımı sıvaları dökülmüş tavandan ayırmadım.
"Yu Ju artık bu kadar dinlenme yeterli değil mi?"
Ji Yong mu gelmişti? Buraya bu köhne mahalleye hem de gündüz vakti. Bu adamın hiçbir korkusu yoktu.
"Kapıyı açmanı öneriyorum..."
Kulaklığımı tam kulağıma yerleştirirken kapı açıldı. Aniden ayağa fırladığımda ne yapacağımı bilemedim. Üzerimde askılı ve altımda şort vardı. Çıplak yakalanmış gibiydim.
"Bu kapıyı açabileceksen neden taktırıyorsun?"
Kapıyı örttüğünde yüzünü ekşitti.
"Çöp ev olmaya mı yemin ettin?"
Ayağıyla bir cips paketini ittirdi. Bana baktı. Saçlarım yağlanmış ve yüzüm şişmişti.
"Beni rahatsız etme."
Yanımdan geçip pencereyi açtı. Nefes almaya çalışır gibiydi.
"Avukat olmak istemiyor musun?"
Bunu düşünmemiştim.
"Bu seni ilgilendirmez, bir yıl okulu uzatırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DokunMa Bana!✔
FanfictionKim Yu Ju; hissetmeyi ne kadar istediğini sadece kendisi biliyordu. Sakat olmakla aynı şeydi bu yaşadığı.Hiç bir duygunun esiri olamıyor hiç bir duyguyu anlayamıyordu. İnsanlar arasında yerini sadece kitaplardan öğrendiklerini uygulayarak sağlıyordu...