♔ Bölüm 3 ♔

1.3K 53 5
                                    

(Multimedia : Irmak Koray)

(Playlist : Plumb - Don't Deserve You)

Harika!

Daha ilk günden bütün okul benim hakkımda konuşuyordu. En azından Irmak'ın bana söylediği şey buydu. Koridorlardan geçerken bunu anlamak pek zor değildi gerçi.

Üstümdeki bakışlara aldırmadan sınıfıma ilerledim. Bu gerçekten zordu. İnsanların bana baktıktan sonra fısıldaşarak gülmeye başlaması çok sinir bozucu bir şeydi.

Hızlıca sınıfa girip Irmak'ın yanında yerimi aldım. Çantamdan kitaplarımı çıkarırken Irmak arkasındaki gamzeli çocukla konuşuyordu. Sevecen ve samimi bakışları altında ona dönme ihtiyacı hissettim.

"Merhaba ben Alp. Sen de yeni Kraliyet Ailesi üyesi olmalısın." diyerek gülümsedi.

"Öykü'yü tercih ediyorum." diyerek gülümsemesine karşılık verdiğimde sırıtışı yüzüne yayıldı.

"Görkem'i öpmeyerek tarihe adını altın harflerle yazdırmak nasıl bir duygu?" dedi alaycı bir tonda.

"Ah, o konu.. Bu çocuğu bu kadar ilahlaştırmanın altında yatan sebep okul müdürünün oğlu olması mı yoksa başka bir şey mi var? Bana egoist pisliğin teki gibi geldi." dediğimde kaşlarını yukarı kaldırıp açılan ağzını eliyle kapattı. Abartılı mimikler ve ince bir ses eşliğinde,

"İnanmıyorum! Görkem'i sevmeyen bir kız? Uzaylı olmalısın şekerim. Görkem'i kim sevmez? O rüzgarda uçuşan saçlar, o kendini bir şey sanan tavırlar, o göt kalkıklığı.. Seni nasıl olur da etkilemez?" dediğinde kahkaha atmaya başladım.

Bu tepkime gülümserken sınıftakilerin bize, daha doğrusu bana baktığını fark ederek elimle ağzımı kapatarak kahkahamı dindirmeye çalıştım.

"Ciddiyim. Bu okulda efsane olacaksın. Görkem'in o bozulmuş yüz ifadesini görmek için neler vermezdim." dediğinde tamamen gülmeyi kesebilmiştim. Hala karnım ağrıyordu.

Düzgün fizikli kadın, kestane rengindeki saçları uçuşarak aceleyle sınıfa girdi. Saate baktığımda 6 dakika kadar gecikmiş olduğunu fark ettim. Şarap rengindeki eteğinin üstüne beyaz bir gömlek giymişti. Bu okulun bütün öğretmenleri manken ajanslarından mı seçiliyor acaba diye düşünmekten de kendimi alamadım.

40 dakikalık ağır ders bittiğinde ben de bitmiştim. Kadın o kadar hızlı anlatıyordu ki dışardan bakan biri yazdığım notların hangi dilde yazıldığını fark edemeyebilirdi.

Kapıdan gelen gürültüyle kafamı yasladığım sıradan kaldırdım. Nöbetçi olduğunu tahmin ettiğim kısa boylu ve cılız çocuk kapının önünde çarptığı kişilerden özür diliyordu.

"Öykü Özden?" diye etrafa bakındığımda elimi kaldırıp ben olduğumu işaret ettim.

"Görkem Köksal sizi kantinde bekliyormuş, iletmemi istedi." dedikten sonra elindeki birkaç kağıt parçasını öğretmen masasına bırakıp gitti.

Müdürün oğlu olması ona okuldaki herkesi uşağı gibi kullanma yetkisi vermiyordu. Sinirle sıradan kalktığımda sert adımlarla kantine indim. Masalardan birinde yalnız oturduğunu fark ettiğimde masaya yaklaştım. Ellerimi önümde birleştirip ona bakmaya başladım.

"Otursana, neden orda dikilip duruyorsun?" dediğinde tek kaşımı kaldırdım.

"Birincisi, okuldaki öğrencileri hizmetçin gibi kullanmayı bırakmalısın. İkincisi bana ne yapıp yapmayacağımı söyleyemezsin. Üçüncüsü beni neden çağırdığın umrumda değil ve buraya sırf bir daha benimle görüşmek istiyorsan yanıma gelsen iyi olur demek için geldim." diyerek topuklarımın üstünde dönüp kantin kapısına doğru yürümeye başladım.

Kraliyet AilesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin