(Multimedia : Öykü Özden)
(Playlist : Evanescence - Lithium)Derin bir nefes aldım.
Yapabilirim.
Uçaktaki herkes birer birer inerken Görkem'le göz göze geldik. Fırat'ın sesiyle irkildim.
"Uçağın yapacağı diğer uçuşa kadar burda beklemeyi düşünmüyorsundur umarım."
Sanki ciddi bişey söylüyormuş gibi ona baktım. Gereğinden fazla gerilmiştim. Önüme döndüm ve ayağa kalktım. İşte başlıyoruz.
Sakin adımlarla yürürken kalp atışlarımın dıştan duyulmamasını umuyordum. Niye bu kadar gerildiğimi ben de bilmiyordum ama içimde bişeylerin kötü gideceğine dair kötü hisler vardı.
Uçaktan inene kadar planı gözden geçirerek kendimi sakinleştirmeye karar verdim.
Uçaktan indikten sonra adımlarımı hızlandırarak Fırat'la aramıza insanların girmesini ve beni gözden kaybetmesini sağlayıp Görkem'in yanına gidecektim. Sanki uzun süredir görüşmeyen iki insanın özlem dolu sarılması efekti yaratarak koşuşumun içinde barındırdığı çaresizliğin ve bir şeylerden kaçışımın barizliğinin üstünü örtmeyi umuyordum.
Uçağın çıkış kapısından yavaşça inerken Fırat'ın elini kolumda hissettim.
"Bana yakın dur ve sakın saçma sapan bir şey yapayım deme."
Uyarı dolu ses tonu daha da paniklememe sebep olurken mantıklı düşünmeye çalışıyordum. Bir şeylerden mi şüphelenmişti? Görkem Fırat'ı tanımadığına göre Fırat'ın da onu tanımıyor olması gerekirdi. Bir şeylerden şüphelenmemişse bile benim şüphelerini doğrulayıcı hareketler yapmamın yardımı olmazdı. Her zamanki gibi davranmalıydım. Ancak bu şekilde bir boşluğunu bulup kaçabilirdim.
Elimi sertçe çekerken hırçın bir yüz ifadesiyle Fırat'a baktım.
"Neyim ben, senin mahkumun falan mı? Hem bilmediğim daha önce hiç görmediğim bir şehirde sence ne yapabilirim, hiç mantıklı düşünüyor musun?"
Sabırla nefes verirken yükselen sesim onu rahatsız etmiş gibi daha alçak bir sesle konuştu.
"Senden beklediğim de mantıklı şeyler yapman. Olaya polis falan karıştırırsan her şeyi daha da karmaşıklaştırırsın. O zaman ben de senin hareketlerine göre davranmak zorunda kalırım."
Kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım.
"Ne demek ben de senin hareketlerine göre davranmak zorunda kalırım?"
Gözleri bir an bile bana bakmazken sakin görünüşü altındaki uyarıcı ses tonu beni geriyordu.
"Umalım böyle şeylere gerek kalmasın."
Susarak yürümeye devam ettiğimde kafam karışmıştı. Belki de amacı buydu. Blöf yapıyordu. Beni korkutarak bir şeyler yapmamı engellemek içindi her şey.
Havaalanına indiğimizde planı uygulama aşamasına geçirmeye hazırlanıyordum. İstediğim gibi kalabalık bir ortam vardı ve ben daha bir şeyler yapmadan Fırat'la aramıza iki kişi girmişti bile.
Arkama bile bakmadan adımlarımı hızlandırmaya başladım. Ama sorun şu ki Görkem'i hiçbir yerde göremiyordum. Nefes alıp verişlerim hızlandığında bir yandan çevreme bakınarak bir yandan da hızlı hızlı yürümeye devam ediyordum. Nerede bekleyeceğini neden söylememişti ki?
Umudum kaybolmaya başlarken Görkem'in yüzünü gördüğümde gevşedim, adımlarım daha da hızlandı. Beni gördüğünde yüzünde bir gülümseme oluşurken planladığım gibi koşacak kadar gücüm kalmamıştı. Bütün kaslarım uzun süre gerili kaldığından zar zor hareket edebiliyordum. Aramızda on adımdan daha kısa bir mesafe kalmışken ben de gülümsemeye başladım ve yanında bekleyen Deniz'i gördüğümde oldukça rahatlamıştım. İkisinin yüzündeki ani değişiklik ve gerginlik bir sorun olduğunun uyarısını veriyordu ki belimde bir metal hissettiğimde olduğum yere çivilendim.
"Sakın tek bir adım daha atayım deme."
Fırat'ın nefesini ensemde hissederken belimde duran silah vücudumda bulunan her kasın gerim gerim gerilmesine neden olmuştu.
"Yapacağın tek bir yanlış hareket ikisinin de sonuna neden olur anlıyor musun beni, Öykü."
Kafamı 'evet' anlamında salladım. Bir eli hala silahı tutarken diğer eli de belime gitti ve beni ters yöne çevirdi.
"Şimdi hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam et ve sesini çıkarma."
Dediğini yaparken beynim bir sürü sinyal veriyordu. Blöf yapmamış oluşu beni hayal kırıklığına uğrattı ve havaalanına bir silahı nasıl soktuğunu düşünmeden edemedim.
"Sana aptalca bir şey yapma dedim ve sen bu sözü beş dakika bile dinleyemiyor musun?"
Yaşadığım hayal kırıklığını ve planımın çöküşüne duyduğum üzüntüyü istemeden ses tonuma yansıtarak yüzüne baktım.
"Benim yerimde sen olsaydın kaderine razı gelip ordan oraya tek kelime etmeden sürüklenmeye devam mı ederdin?"
Yüz hatları gerilirken bana bakmamayı sürdürüyordu. Bir şey demedi.
"Ayrıca şunu belimden çeker misin, ne yapacaksın havaalanın ortasında sözünü dinlemedim diye beni mi vurucaksın?"
Bakışlarıyla çevreyi tararken alayla bana baktı.
"Neden olmasın?"
Gözlerimi devirdim ve kafamı başka yöne çevirdim. Görkem ve Deniz'in şaşkın bakışlarını hala üstümde hissedebiliyordum ama arkamda kaldıkları için göremiyordum.
Uzun bir süre belimde silahla gezdikten sonra Fırat silahını cebine sokuşturdu ve tekrar pasaport kontrolünün olduğu yere gittik. Hareketlerini dikkatle izlerken güvenlik görevlisinin cebine para sıkıştırdığını gördüm ve kalabalıktan faydalanarak X-ray cihazından geçmedi. Aynısını buraya gelirken de mi yapmıştı? Bu silah olayına bir açıklama getirebilirdi.
Havaalanından çıktığımızda artık resmi olarak Paris'teydim. Bir esir olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Ailesi
Novela JuvenilYeni okulundaki tuhaf sistemle kendini taht kavgalarının arasında bulan Öykü'nün başı bir de onunla hiç alakası olmayan bir aile meselesiyle belaya girmiştir. Tüm bu problemlerden kurtulmaya çalışırken bir yandan da kendiyle olan savaşında galip olm...