Harry’nin aldığı elbiseyi üzerime geçirmiş aynadan kendime bakıyordum. Gerçekten güzel görünüyordum ki bunun için aynadan kendime bakarken Harry tonlarca teşekkür etmiştim. Geç kalacaktık fakat Bay Styles’ten hala ses seda yoktu. Çantamı da elime alarak odadan çıktım ve kapı çalmayı unutum odasına daldım. Hazırlanıyordu. Üzerine beyaz bir gömlek giyip yarısına kadar iliklemiş, hayran kaldığım dövmesini ortaya çıkarmıştı. Siyah skinny’sinin içine soktuğu gömleğiyle harika görünürken koyu kahverengi bir kemer takarak ayakkabılarıyla mükemmel bir uyum yakalamıştı. Parmağında birkaç yüzük, boynunda bilmem kaç tane kolye ve havalı dikik saçlarıyla ona uygun kelimeyi arıyordum?
Yakışıklı mı? Seksi mi? Fevkalade yada mükemmel mi? Hiçbir kelime onu tanımlayacak kadar iyi değildi. Onu izlerken öyle dalmışım ki, ellerini gözümün önünde sallayıp birkaç kez bana seslendiğini yeni farkediyorum.
“Geç kalıyoruz.” Diyerek gözlerimi gözlerine diktim.
“Üzgünüm, duş aldığım için geç hazırlandım.. Ama hazırım, çıkabiliriz.” Arkama doğru uzayan elbisenin tülünden ayağımı kurtardım ve bir şey söylemeden aşağıya indim. Kapının yanına koyduğum orta boy, süslü kutuyu elime aldığımda Harry hızla elimden çekiştirdi.
“Ben taşırım, sen arabaya geç.” Kafa salladım ve arabaya doğru ilerledim. Kutuyu arka koltuklara koyarken, ön koltuğa oturup kemerimi salladım. Aramızda nedensiz gerginliği tek ben mi hissediyordum? Ya da hala arkadaş olarak devam etme kuralı mı devam ediyordu? Onun nesiydim? Alexis’in doğum günü partisine Harry’nin sevgilisi olarak mı yoksa iki arkadaş olarak mı gidiyorduk? Lanet olsun! Tüm bu cevabını bilmediğim sorular beni maffediyordu. Bir yandan da kendime küfretmekten kendimi alamıyordum. Böyle olmasını isteyen bendim. Şimdi ne diye böyle iğrenç hissediyordum ki?
“En yakın arkadaşının sürpriz doğum günü partisine gidiyorsun! Şimdi bunları düşünmenin sırası değil aptal şey!” İç sesime hak verirken, yerimde rahatsızca kıpırdanmam Harry’nin dikkatini çekti. Sanırım, yani..
“İyi misin?”
“Çikolataya ihtiyacım var.” Diyerek dudaklarımı ısırdım. Ah, ben neden bu kadar aptaldım?
“Şu gözde biraz olacaktı…” diyerek Harry eliyle torpidoyu işaret etti. Torpidoyu açıp elime rasgele bir Twix alarak yemeye başladım. Pekala, bu gerçekten iyi gelmişti.
“Söndö östör mösön?” Ağzım doluyken konuşmak onu güldürdüğü kadar beni iğrendirmişti. Ne zaman bu kadar pislik olmuştum? Güldü ve kafa salladı. Pakette kalan diğer twix’i onun ağzına tıkıştırdım.
“Töşökkör ödöröm.” Onunda ağzı doluyken konuşmasıyla ikimizde kahkahalarla gülmeye başlamıştık.
“Gülün bakalım, belki de son keyifli dakikalarınızdır. Sen böyle beyinsizler gibi davranmaya devam edersen…” İç sesime bir küfür savurdum.
Anı bozmakta üzerine yoktu.
“Hey burayı severim, sıkı mekan!” Harry ile içeri doğru yürürken tüm kızların gözleri Harry’nin üzerindeydi.
Sürtükler.
“Merhaba Austin.” Diyerek Auistin’in selamına karşılık vererek yürümeye devam ettik. Harry kaşlarını çatsada bir şey demedi. Bana selam verenlere karşılık verirken sonunda bir masaya geçip oturmuştuk. Bir zaman sonra karşımda Ed Sheeran’ı görmemle mıhlanmam bir oldu. Onu burada beklemiyordum. Chris Kızıl Tanrımı tanıyor olamazdı öyle değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AGAIN // h.s
Fanfic"Ben hayattan bir umut bile beklemezken, o karşıma bir mucize çıkarmıştı."✨ #selenagomez kategorisinde #1 numara! #onedirection kategorisinde #1 numara! #harrystyles kategorisinde #1 numara! #adventure kategorisinde #1 numara! #romantic kategorisind...