Berat

13.6K 813 14
                                    

Çamaşırlarına kadar soyularak, örgütün bildirisini okumaya zorlanan genç kız ekranı doldurduğu zaman Suat Türkcan suratı allakbullak olmuş halde ayaklandı
"Bahar.. tanrım.."
Kim oldukları belli bile olmayan birilerinin, eline tutuşturmuş olduğu kağıttan okuduğu kadar , Amerikan uşağı babasına ,Amerika'ya ,müslümanlığa küfreden Türkiye'ye filan ibret olması için kacırılmışlardı. Türkler Suriye'de ki bazı grupları desteklemeye devam ederlerse infaz edileceklerdi...Okuması biterken ağır bir tokat yedi çocuk suratına. O yere kapaklanırken kayıt bitti.
"İşid in olayı bu..."
"Bilmiyoruz... Belki örgüt süsü verilmiş tamamen farklı ..."
"Gidip alalım ."
Amerikalılar ayrı havada ..
Her kafadan bi ses çıkmaya başlamıştı.
Mehmet le Yavuz ayaklanmışlardı.
Emre susturdu herkesi
Hükümet de değerli ajanlarını yollamıştı yanlarına olayla ilgisinin olmadığını her fırsatta yineliyordu.
Önlerine açtıkları harıtada Suriye- Türkiye sınırı yakınlardaki sığınaklar, örgüte ait depolar, hücre evleri ile kaçırılmaları olası her yeri işaretlemişler, bazılarına durum tespiti için yoklama çekiliyordu .
Hükümetin destek için göndermiş olduğu komandolar da araptan çok amerikalıyı andırır vaziyette , uzun boylu eğitimli gözüpek adamlardı yanlarında gelen iki istihbarat subayı da keza Mehmet ve Yavuz dan geri kalmıyordu.
Yirmidört saat bütün tespit edilmiş noktalar ,uydudan takibe başlanmıştı.Uydudan devamlı surette gözledikleri bölgelerden birinden gelen bir görüntü dikkatleri çekmişti.
Gün boyu son derece hareketliydi.Konvoy halinde birçok araç girişi ,çıkışı olmuştu.
Çölün ortasında bu ne hareket ...hemen haritada yer tespiti yapıldı
Rehineler kaçırılalı kırk saatten fazla oluyordu.
.....................
Koordinatlara en yakın noktaya gönderilen Amerikalı bir grup ,küçücük bir sınır Karakolu'nda çapraz ateşte kalmışlardı .Sabahtan beri telsiz başındaki Suat bey gelişmeyi Türk ekibe bildirdi.
İki ölü altı yaralı ajan la geri çekiliyorlar.
"Ulan bunlar kım böyle ramboları patır patır indiriyorlar".
"Bu çocuklar oralarda bi yerde Mehmet, çok uzaklaşacakları kadar süre geçmedi.arap ulan bunlar neticede ..."
"Biz girelim Emre , konuş babamla gidelim alalım..."
"Sinyalin geldiği yer çöl ...bomboş ....su yok, yol yok..... Çölün ortasında küçücük bir karakol.. Çok kalabalık bir grupmuş . katliam olmuşresmen ... nerdeyse.birbirlerini yemişler, takviye gerekiyor hazırlanın......"
Hepsi dünden hazırdılar zaten .ölümle kolkola yaşar ,kılları kıpırdamadan göreve giderlerdi...
" Çok dikkat edin , benim kahramana ihtiyacım yok, herkesi sağ salim geri istiyorum.
Yankileri gördünüz.orda her ne tutuluyorsa, çocuklar kadar değerli gözüküyor.bu kadar sıkı korunduğuna göre.."
Murat Türkcan da hazırlanmış helikoptere ağabeyinin yanına binmişti.
............
Gece yarısını epey geçe, Vardar la ve Mehmet in timleri ,Murat bey ve Emre gizlice indirildiler çöle.
Paraşütlerini toparlayıp buluştukları zaman binanın iki kilometre kadar uzağındaydılar,arazi kıraç ve engebeliydi.Saklana saklana ilerlerken olay yerine doğru Yaklaşmakta olan araçların farları seçilmişti.Toprak yolda kampa ulaşmak üzere olan jeep konvoyu binaların önüne doğru sürüp durdular.
Altay helikopterle uzaklaşmışsınıra yakın beklemedeydi. Suat , Serhat ve Murat beyler araçta kalmışlardı.
An itibariyle gelen istihbarata göre amerikalı bir grup ajan da yakınlara inmiş yaklaşıyorlardı.
Telsiz elinde ilerleyen Mehmet
"Abi birazdan senin conileri görmemiz lazım.indiler.."
Karakolu çevreleyen tepelere dizilerek uzandıkları zaman karanlıkta ilerleyen dört kişiyi gördü Vardar.
"Solda saat dokuz yönünde inişe geçmişler.bunlar bizle gelen ajanlarmı?"
" Yok ,bunlar İncirlik ten yollandılar.önünüze bakın.... telsizlerine gir vardar.birbirimizi avlamayalım..."
Akıcı bir ingilizceye dönüp anons geçti dev adam.
Yamaçtan kayarak inmeye başlamışlardı o arada.
Adamlar da onlar gibi simsiyah giyinmişlerdi ve gayet profesyonel görünüyorlardı.
İki grup birleşti ,Iki dakika içinde binalara ulaştılar .
sessizlik çıldırtıcıydı.
Kalplerinin vuruşları bile duyulacak kadar sessiz, yıldızlar yere değecekmiş gibi parlak ....koskoca bir dolunayın ışığı...
Yaylım ateşi birdenbire ve her yerden birden başladı .yerlere kapaklandılar.
Herkes bir yere dagılıp vaziyet aldı,emre kim olduğunu anlayamadığı birinin karnını tutarak yuvarlandığını gördü fakat vızıldayarak geçen kurşunlar her yönden geldiğinden ilgilenemedi.
Adamlar sapır sapır yerlere yıkılmaya başladılar.
Çatışma en fazla altı yedi dakika sürmüştü fakat kıyım gibiydi.
Mehmet Yere yapışarak kendini korumaya çalıştı
Kaç arabı indirdiğini bilmiyordu
Kulakları sağır olmuştu,
Birden bire başladığı gibi bitti.
Dakkada her yer cesetlerle dolmuştu.
Geriye kalan Araplar kıskıvrak yakalanıp paketlenmişlerdi.
Ondan fazla ölü Onaltı yaralı.
Amerikalılar da iki fire vermişlerdi.
Ersin karınboşluğunda iki mermiye yerde yatıyordu.
Vardar adamının ilkyardınını turnikesini yapmış kanlı eli elinde başını bekliyordu.
sıktığı dişlerinin arasından konuşmaya çalıştı delikanlı
"Yorulma koçum .sakin...Altay inmek üzere....sık dişini...."
Titreyen çenesini gördü.
"Bişey olmayacak , beni hatırla.."
Iki kış önce Vardar ı da böyle yaralamışlardı.
Aylarca yatak döşek yatmak zorunda kalmıştı fakat şimdi buradaydı işte...
Telsize hönkürmeye başladı tekrara bu arada koca helikopter çılgın manevralarla gelip kuş gibi hemencik inivermişti.
İçerden atlayan saglık ekibi cesetlerle birlikte Ersin i taşırken Mehmet tertemiz arapçasıyla,kıdemli görünen arabın birini sorguya çekmeye başlamıştı.
Vardar ekibe binbir tembihle emanet etti adamını.Araç hızla kalktı ,derhal Türkiye sınırına yöneldi.
Diğer araç , türkcanların içinde olduğu , tepede gizlenmiş, yardıma hazır vaziyette komut bekliyordu .
Yavuz un sorguladığı arap,dayağı yerken adamın dili çözülecek yerde daha da suskunlaştı.
Karakol, küçücük tek kat bir binaydı ve yerin altına doğru bazı odalara açılıyordu...
Sonunda dellenen Yavuz adamı diğer rehinelerde beraber deponun birine yıktığı gibi benzini üstlerine yağdırmaya başladı.kibriti çakarken adamlar bağrışıp ağlaşmaya başladılar.
Haykıranları bayılanları dikkate almadan hepsini tutuşturacakken biri biteviye haykırmaya başladı."oyuk....oyuk...oyukta...."
Çekip aldılar adamı ,çocuk sayılırdı.
Her yeri titriyordu.
Mehmetle vardar öldürecek gibi tepesine çöktüler
"Oyuk Neresiymiş , bu kara pezevenk mağara mı diyor..? Neresi lan oyuk?"
Yavuz birbirine karışan bağırışlardan çözmeye çalıştı
"Oyuk demiyor Mehmet, kuyu diyor.."
Gerçekten kuyu diyordu da etrafta kuyu muyu yok ki....
Vardar boğazını azıcık fazla sıkıverince Bayıldı Arap ...
"Öldü mü yoksa? ..lan Vardar öldürdün mü?.... Oolum kuyu nerde lan?"
Bütün etraf arandı üstü örtülü kuyu bakıldı Amerikalı elinde sese duyarlı acaip bi aletle su sesi dinliyor...
Ses mes yok...
Delikanlıyı silkelediler
Ayılttıkları genç asker sonunda kuyunun yerini işaret etmişti.ite kaka deliğin başına kadar getirdiler binalara yakın değildi.
Yamacın bittiği yerde üstü tamamen örtülüp gizlenmiş tuvalet çukuruydu.
Neden bu kadar uzakta olduğu da anlaşılmış oluyordu.
Toprak süpürülüp hatta bir parça kazılınca ağzı açıldı
Sıcak hava içeri hapsolmuştu
Gömülmüşler...
Allahım...
Hepsi aynı şeyi düşünüyordu
Hava ...
Hava yoktu...
Bir metrekarelik derin bir bok çukuru...
Hepsi birlikte eğildiler fenerlerle..
Dayanılmaz bir koku fışkırdı sardı etraflarını...
"Lanet olsun ...lanet...
.........
Fener'in cılız ışığında aşağısını görmeye çalıştılar.
Iki kişi...
Kucak kucağa
Nerdeyse boyunlarına kadar pisliğe gömülüydüler.
Kız ağabeyi kadar boylu olmadığından onun yardımıyla ve çok zorlukla nefes almaya çalışıyordu
Kapak açılır açılmaz delikanlıkirli yüzünü yukarı ışığa çevirmişti.
.............

Sana vurgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin