DEVRAN'DAN
"Sen terkedilmeyi, mutlu olmamayı sonuna kadar hak ediyorsun, Devran Karahan!"
Hiçbir şey demeden odadan çıktım. Bebeklerimizin odasına girdim. Bugün aldırdığım mavi boyaları açıp fırçayı daldırdım ve bir hışımla duvarları boyamaya başladım.
Ben bunu hakediyor muydum? Asmin bunu sinirle söylemişti. Bunu bana söylemişti. Asmin söylemişti. Bunu söyleyecek en son kişiydi benim için ama söylemişti. Ona yeni yeni alışmışken, Mira'nın açtığı yaraları sarmışken, bana iki tane bebek verecekken bir cümleyle her şeyi yıkmıştı. Dicle'den bahsetmemesini söylemiştim. Zamanı gelince anlatıcaktım. Dicle'nin beni bırakışını ben bile hazmedemiyorum hâlâ. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen... Hiçbir zaman alışamadım gidişine. Şimdi ise Asmin karşıma geçmiş hakettiğimi söylüyordu. Terkedilmeye mahkum, mutsuzluğa müebbet yemiş biri gibi hissediyordum. Bunu hissetmemin sebebi ise Asmin'di. Asmin.
ASMİN'DEN
Ağır konuşmuştum. Bunun ben de farkındaydım ama herşey çok üstüme gelmişti. Mira ve Rümeysa derken bir de Dicle. Bu kadar insan varken niye benimle birlikte oldu o zaman? Hadi ilk gün çarşaf yüzünden. Ya sonra? Off bilmiyorum artık ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Hamilelik iyi gelmemişti sanırım bana. Çok sinirlenmiştim.
...
Devran'ın hiçbir şey söylemeden yukarı çıkmasının ardından kendimi kanepeye bıraktım. Beni kırıyordu. Üzüyordu. Kızdırıyordu. Sinirlendiriyordu. Peki o cümleyi hakediyor muydu? Hayır! Evet beni çok kırdı, sorularımı es geçti, beni sinirlendirdi. Ama her ne olursa olsun o kurduğum lanet cümleyi haketmiyordu. Keşke bağırıp çağırsaydım, yıkıp kırsaydım, hatta ona vurabilirdim bile ama o cümleyi kurmasaydım. O cümle onu çok kırmıştı. Çok.
Ağır adımlarla kanepeden kalktım. Odamıza çıktım. Devran odada değildi. Baş ucumdaki çekmeceden Cem Adrian'ın sitesinden aldığım imzalı siyah defteri ve beyaz kalemi aldım. Odadan çıktım. Aşağı inecektim ki bebeklerimizin odasından ses geldiğini duydum ve o yöne doğru ilerledim. Kapıyı hafifçe araladığımda Devran'ın duvarları sertçe boyamaya başladığını gördüm. Birden Devran'ın gözünden bir damla yaş süzüldü. Sanki o bir damla göz yaşı kar olup benim kalbime düşmüştü. Öyle bir acıydı bu. Kahretsin. Niye kurdum ki ben o cümleyi? Onu ağlatacak o konuyu açtım. Ama söyleseydi ne olurdu ki? Bana anlatsaydı bunların hiçbiri olmazdı belki de. Beni görmesini istemediğim için kapıyı yavaşça kapattım. Onu böyle görmek, benim yüzümden böyle olduğunu bilmek canımı acıtıyordu.
...
Aşağı inmiş koltukta oturuyordum. Duygularımı en iyi ifade etme şeklimdi bu; şiir yazmak. Defteri açtım. Birçok şiir vardı içinde. Hepsinde ayrı bir hatıra ayrı bir duygu. Onu çok kırmıştım. Dicle onun hassas noktasıydı ve ben bile bile ısrar etmiştim. Ona verdiğim üzüntüyle başladım yazmaya...
Bu kez ben soktum araya o uçurumu
Bu kez akmayan gözyaşlarımın sebebi
Senin benden gitmen değildi
Anlatmaya kıyadığım bu aşkı
Kendi ellerimle yıktım ben sevgili
Kalbime sığmayan bu sevgiyi
Tek cümleyle yıktım.
Ve şimdi sen gidiyorsun,
Huzurum gidiyor,
Mutluluğum gidiyor,
Aşkım gidiyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN ADRES SORMAZ Kİ
RomanceÇocukluğumdan beri aşık olduğum adama açılmam gerekiyordu. İçimde durmadan büyüyen bu sevgiye AŞK'tan başka birşey demek imkansızdı. İlk başlarda 'çocukluk'tu ama ben artık 20 yaşındaydım. Çocukluk kelimesi yoktu. Aşk vardı. Devran Karahan'a karşı s...