9

304 23 3
                                    

Resim, Alaz ve Eylül :)

                                                                                                                                                               İki yıl sonra...

Ellerimdeki makas ve tarağı bıraktım. Hayatın sizden ne isteyeceği belli olmuyordu. Mesela yanımda gözlerini açarak bana bana küçük kız çocuğu gibi. Küçük kız çocukları... Onların adını duymak bile beni benden alıyordu. Ah, konuya döneyim... Bu aralar pek bir duygusalım. Geçen hafta saçlarını uzatmak istediğini söyleyen küçük müşterim bugün beni gördükten sonra kararını uşık hızıyla değiştirerek, saçlarını kesmemi istemişti. Annesine dönüp baktığında, kafasında bigudileri olan bayan elinin içini öperek öpücük yolladı. Gülümsedim, buruk bir gülümsemeydi. "İşte bitti..."

"Çok güzel olmuşsun Yaprak abla. Keşke bende senin kadar güzel olabilsem." Gözlerine, gözlerimi kısarak minik Ayşegül'e baktım. "Sen büyünce benden daha güzel olacaksın."

Bunu duyan minik kız ellerini çırptı ve bana özenerek kestirdiği kahküllerini zarif hareketlerle alnından ittirdi,"Prensesler kadar mı?" Soran gözleri büyük bir ışıkla parıldarken onun boy hizasına gelebilmek için eğildim. Başparmağımı burnuna değdirirken fısıldayarak konuştum, "Prensesler kadar güzel olacaksın."

Yerinde zıplayan küçük kız koşarak annesine doğru koşarak giderken kulaklarımı dolduran cıvıl cıvıl sesiyle gülümsedim,"Annee, Yaprak ablam dedi kii..."

Gözlerim özlemle dolarken, küçük kızlardan duyduğum her ' anne ' kelimesi kalbimi acıtıyordu. Kızım yanımda olmadığı zaman kendimi boşluğa düşmüş, yaşayan bir ölü gibi hissediyordum.

Yeni bir müşteri koltuğa oturup kafasını arkaya attığında elektriğe taktığım düzleştiriciyi kadının saçından bir tutam alarak çalıştırdım. Çalıştığım kuaför yüksek maaş alan kesimlere hizmet verdiğinden iki saat düzleştircinin ısınmasını beklemiyordum. Zaten müşteriler de bekletilmeyi hiç sevmiyordu.

Kadının aldığım bir tutam saçı bırakıp, biraz daha elimi açarak daha fazla saçı düzleştiricinin plakları arasına yerleştirdim.

"Biz geldik!" Kapının arkasından gelen tanıdık sesle elimdeki düzleştiriciyi biraz uzak tutup arkama döndüm. Gelen Buse'ydi.

"Çok ısrar edince dayanamadım." Bana mahçup gözlerle bakan Buse'den sonra, elini düzleştireciye uzatıp, canı yanan minik canavara döndüm. Ağlamaya başlayan istilacı, ayaklarını çırparak hıçkırmaya başladı. "Anne uff oyduu..." Onun ağlayan sesini duyarken bende ağlayacağım sandım. Yanan parmağını dudağını götürüp üflemeye çalışan kızıma bakarken gülümsedim. Daha fazla dayanamadım ve düzleşticiyi biraz daha uzaklaştırarak kolumu Buse'ye uzattım.

"Ah Deniz!" Bebeğimi kucağıma alıp parmağını dudaklarıma götürdüğümde ağzındaki bütün tükürük salgısını yüzüme boca etti. Zaten havada sıcaktı. Ne iyi gelmişti ama!

"Nerden öğreniyor anlamıyorum ki..." Buse mahçup bir şekilde bana bakarken omuz silkip ona gülümsedim. "Favori çizgifilinden olsa gerek. Bugün çok ağladı mı?" Birkaç gündür uslu duran kızım sürekli ağlamaya başlamıştı. Ağrısı olduğunu sanıyordum ama doktor, dişlerinin çıkacağı yerlerin kaşındığını söyleyerek içimi rahatlatmıştı. "Ağlamadı ama sürekli mırıldanıp durdu." Kızımın dili yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı. Anne dediği ilk gün, onuda hızla kucağıma çekip bana şaşkın gözlerle bakan kızımın boynuna kafamı gömerek ağlamıştım. Benim ağlamama dayanamayan kızım çığlığı kopardığında susmak zorunda kalıp mutluluğumu ona ninni söyleyerek haykırmıştım. "Kim bilir neler söylemiştir kendince!" Ben gülerken Buket'te kafasını bilmiyorum dercesine salladı.

KATİLİN KIZI #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin