10

316 23 3
                                    

Resimdeki kıvırcık saçlı ponçiğimiz , küçük kahraman Deniiz:)

Yerdeki, buruşmaya meyilli gazeteyi elime alıp tekrar açtım. Eylül'ün yüzünü inceledim. Güzel yüzü, açık maviye çalan gözleri, sapsarı saçları vardı... Benim gibi kakülleri olmasa da alnını ikiye ayıran perçemlere sahipti.

Bir zamanlar...

Artık sevdiği tarafından öldürülen, ölü bir bedendi o... Çok güzeldi. Çürüyen, eskiden güzel bir beden... Bakışları benim gibi ürkek değil, kararlıydı. İstediğini elde edebilecek kadar kararlıydı hatta. Onun güzelliğiyle baş başa kaldığımda, kalbim daha hızlı teklemeye başladı. Çünkü o... Alaz, bir zamanlar onun güzel yüzüne aşıktı. Onun için belkide bir şeylerden geçmişti.

Sonra acı gerçekler kafama dank ederken beynim balyozla ezildi, ciğerlerimdeki nefes boşaltıldı, ölüyorum sandım. Bu gerçek fazla adice olmuştu. Ona o gece, doğum günümde neden ben diye sormuştum. İstemesem de o gece dair her detayı her soruyu hatırlıyordum. Eylül'den haberimin dahi olmadığı gece... Çünkü demişti... Çünkü sen bir rüyasın ve ben o rüyadan uyanmak istemiyorum... Benimle de bu yüzden birlikte olmuştu. Rüya bendim, bana bakarken Eylül'ü görüyordu. Uyanmak istemiyordu çünkü Alaz, Eylül'ü istiyordu. Onunla birlikte olmak... Durum bu kadar basitti yani. Bende basit biriydim işte...

Ve bende içim içimi yerken Alaz'a haksızlık ettiğimi, kızını görmeye hakkı olduğunu söyleyip duruyordum. Hayır, onun böyle bir şeye hakkı yoktu. O bu hakkını, beni otel odasında bırakıp saçma veda sözünü söyledikten sonra... Çekip gittikten sonra kaybetmişti. Hem onun bir çocuğa ihtiyacı yoktu. Kötü bir çocuğun masum bir çocuğa ihtiyacı yoktu. O, kendi karanlığında boğulmalıydı. Kızıma, arkadaşlarının sen katilin kızısın dedirtmeye ihtiyacı yoktu! Asla bir kızı olduğunu bilmeyecekti.

Gazeteyi açtığıma, acı gerçeklerin kafama dank etmesine pişman olup hızla ayağa kalktım. Bugün, önce işten kovulmuş, sonra kızımın eli kesilmiş, Esra'nın yıllar önceki ihanetini bir kez daha yaşamış ve kızımı kaybettiğimin korkusuyla ölüp ölüp dirilmiştim. Bir gerçekle daha yüzleşirken hala para biriktirip diplomamı almadığım aklıma geldi. İki yıllık bir üniversite tercihi yapmıştım ve belirli bir ücret ödemeden diplomama kavuşamayacaktım. Bu da yaklaşan mezuniyet törenine kabul edilsem de, diplomam olmadan başvurduğum hiçbir şirketin beni kabul etmeyeceği anlamına geliyordu.

Düşüncelere dalmış işsizlik, para sıkıntısı mama parası derken ellerimde hissettiğim yapışkan suyla gözlerimi açtım. Deniz ellerimi kemirmeye çalışıyordu.

"Kızım, sen çok mu acıktın annecim... Gel bakalım." Kızımı kucağıma alınca buzdolabının ışığıyla gözleri parlayan Deniz, tombul ellerini çırparak iki ön dişini gösteren gülümsemesiyle bana baktı.

"Böyle giderse parasızlıkla değil obeziteyle savaşacağız annecim." Ellerini yumruk yapıp parmaklarını ağzına götüren kızımın kolunu son anda çekip kaşlarımı çattım,"Ellerini ve ellerimi yemekten vazgeçsen iyi olur çünkü anne kraliçe buna izin vermeyecek prenses." Ben kaşlarımı çatıp dudaklarımı sımsıkı birbirine uzatınca Deniz'de kaşlarını çattı ama onun siniri benim ona kızmam değil, kaşlarımı çatmamdan kaynaklanıyordu.

Minicik parmaklarıyla uzanıp kaşlarımı düzeltirken parmaklarını öptüm. "Anneşi fu..." Biberona doldurduğum suyu kaz gibi içen kızım ağzından kaçan hıçkırığı takmayıp ellerini masasına vurdu. "Anneşi yüp mumm"

Muzlu yoğurt isteyen kızıma hayretle baktım.

"Sana çöp kovası yaramadı anlaşılan. Şişko prenses mi olmak istiyorsun anlamadım ki.." Çöp kovasının adını duyunca kızımın gözleri meraktan ışıldasa da benimkiler gözlerim sulandığı için ışıldadı.

KATİLİN KIZI #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin