Hayat çatlamış bir gemiydi. Çatlak gemiye ne kadar fazla insan alırsan o kadar erken batardın. Seni batırmak için sızan suları atmazsan ölürdün. Hayat felsefem; Ne kadar az insan o kadar çok mutluluk. Hayatımın kuralı ise: Az güven, çok yaşa. Yaşadığım zaman zarfında ne kuralımı aşmıştım nede felsefemi.
Bir şirkette yönetici olmama rağmen çevremde pek insan yoktu. Konuştuğum insan sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Ailemi saymazsam mutluydum yaşadığım hayattan. Fakat aile, hayat mumunuzu kolayca söndürebilir ve sizi karanlıkta bırakabilirdi. Öylede olmuştu. Ailem, güneşin önüne çekilen kalın perde olmuştu yüreğimde. Belkide hayat felsefemin ve hayat kuralımın temelini atan onlardı.
Aile dediğim kelime babam, annem ve hiç görmediğim ağabeyimden oluşuyordu. Güneşimin önündeki en kalın perde babamdı. Annem ve kardeşim ise kalın perdeyi güzel göstermeye çalışan tül perdeydi.
Sığ işlenmiş düşüncelerimi ilmek ilmek söküp çantamı koluma takıp oturduğum apartmandan çıktım. Güneşin önüne geçen bulutlar sıcaklığı azaltmış ve hafif bir esintinin oluşmasına neden olmuştu. Arabama atlayıp şirkete doğru sürmeye başladım. Oturduğum apartmana yakındı. Çalıştığım şirket babamındı. Her ne kadar zorla o şirkette bulunsam da çalışmak bana kendimi iyi hissettiriyordu. En azından zorunlu tutulduğum hayat ile arama fragman koyuyordu.
Arabamı park edip inmeden saatime baktım. Bugün yapılacak olan toplantıya yarım saat vardı. Bugün yapacağımız toplantı en büyük adım atmamızı sağlayacak ihaleyi almamıza yönelik olacaktı. Ve belkide alacağımız ihale nefes almamı sağlayacak bir ortam oluşturacaktı.
Bir inşaat şirketi yönetiyorduk. Ve önümüzdeki ihale bir arsa ihalesiydi. Eğer bu arsayı alabilirsek Türkiye de en büyük oteli yapabilecek ve GÖKÇEN İnşaat şirketini birkaç adım öne taşıyacaktık. İhalenin kesinleşeceği toplantı bir buçuk ay sonra yapılacaktı. 15 Mayıs yani doğum günümde belkide şuana kadar aldığım en güzel hediyeyi alabilecektim. Babam alacağımıza kendini o kadar kaptırmıştı ki kendini şimdiden mimarlarla ve ustalarla konuşmaya başlamıştı.
Asansöre ilerlerken selam veren çalışanlara kafamı eğerek selam veriyordum. Ofisimin bulunduğu katta inip asistanım ve sahip olduğum birkaç arkadaştan biri olan Ezel'e selam verdim.
'' Günaydın. ''
Benim aksime o neşeli, eğlenceli ve cana yakın biriydi. Bende pek sıkıcı sayılmazdım ama eğlenceli tarafımı sevdiklerimin yanında ortaya çıkarırdım.
'' Günaydın, Siyahların Kraliçesi. ''
Kıyafetlerim de genel olarak siyahı tercih ettiğim ve insanlara karşı kapalı olduğum için bana bu şekilde seslenirdi.
'' Sana kaç kere şirkette bana bu şekilde seslenme diyeceğim? ''
Gülümseyerek omuzunu silkti. Arkadaş olduğumuz için çok rahat davranırdı öyle ki diğer çalışanlarım beni görünce ayağa kalkarken Ezel oturduğu yerden kıpırdamıyordu bile. Ama hakkını yememem gerekirdi işini aksatmaz ve dört dörtlük yapardı.
'' Toplantıya on beş dakika kaldı. Babana sunacağın dosyanın üzerinden son kez geçelim mi? ''
Kafamı sallayıp odama yöneldim. O da dosyayı eline alıp arkamdan koşturdu. Elimdeki çantayı masanın üzerine bırakıp koltuğuma oturdum. Ezel karşımdaki koltuklardan birine oturup dosyayı açtı. Dosyadaki kuralları, şartları ve gereken malzemeleri tek tek inceledik. Daha önce yaptığımız beş kontrolde olduğu gibi bir pürüz bulamamıştık. Dosyayı kapatıp elime aldım. Ceketimin önünü ilikleyerek ayağa kalktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKAN'SIZIM
ChickLitAdam sevdi, çok sevdi. Fakat kadın bunu görmedi. Bir gün adam dikildi kadının karşısına: Seviyorum, sonsuzluk kadar seviyorum, dedi. Kadın güldü, inanmadı. Adam inandırmak için her şeyi yaptı. Sonra kadın düşündü, düşündü. Kadın düşündükçe adam umut...