' Kötülük ölmüyor. Asla ölmüyor. Sadece yeni bir yüze, yeni bir kimliğe bürünüyor. Bize sadece bir kez dokunması, bir daha çarpılmaya karşı bağışık olduğumuz anlamına gelmiyor. Yıldırım da aynı yere 2 kere düşebilir... '
Tess Gerritsen'in yazdığı bir kitaptaki bu alıntı çok hoşuma gitmiştir ve sürekli aklımın bir köşesinde bulunmuştur. O yüzden bir kişi tarafından gördüğüm kötülüğü bir başkasının yapacağını da biliyordum. Bu yüzden kötülüklerden kendimi bir nebzede olsa korumak için yıldırım savar gibi olan güvensizliğimi devreye sokuyordum. Kimseye güvenmeyerek gelen kötülükleri aza indiriyor yada artık hayal kırıklığı yaşamıyordum.
Yüzüme yaklaşan yüzüyle biber gazını daha sıkı kavradım.
'' Gerçekten onlardan biri olduğumu düşündün mü? ''
Gözleri gözlerimi imha etmeye çalışırken bakışlarımı kaçırıp yan koltuğa kaydım ve geldiğimiz yere baktım. Burası küçük renkli ışıklandırmalarla donatılmış bir restauranttı. Şaşkınca ona baktım fakat o bana bakmadan arabadan inip kapımı açtı.
'' Neden geldik buraya? ''
Umarım düşündüğüm cevabı dillendirip beni yerin yedi kat dibine sokmazdı. Benim düşündüğüm şey ile onun düşündüğü şey savaşırsa kesinlikle benim düşüncem yenilirdi ve ben artık bir yenilgi istemiyordum.
'' Çok acıktım. ''
Elini karnına koyup gülümseyerek verdiği cevap ona karşı ilk defa gülümsememe neden olmuştu. Hem ikimizinde bildiği cevabı dillendirmemişti hemde gözümde küçük bir çocuk gibi görünmüştü. Arabadan inip kapıyı kapattım ve bende elimi karnıma koydum.
'' Sanırım bende acıktım. ''
Gerçekten acıkmıştım. Sanırım otuz iki saatten uzun bir süre bir şeyler yememiştim. Tabi yiyecek olarak yediğim iki elmayı saymazsak. Gülümseyerek restauranta doğru ilerlemeye başladı. Bende yanına yürüyor ve etrafı inceliyordum. Etrafı yeşilliklerle süslenmiş denize karşı küçük ve şirin bir yerdi. İçeriye girince burnuma balık kokuları geldi. Ne yani bir balık restaurantına mı gelmiştik? Şu şansım bir kere bile dönmeyecek miydi? Bari yemek konusunda dönseydi. Kokularla midem çalkalanmaya başladı. Bana bakmadan bir masaya oturdu. Bende karşısına oturdum. Ağzımı açsam kusacak gibiydim. Sanırım açlığın verdiği boşluğu balık kokuları doldurunca midem normalden daha fazla etkilenmişti.
'' Bize iki lüfer ve... ''
Susup bana baktı.
'' Beyaz şarap olur mu? ''
Kafamı olumlu anlamda sallayınca siparişi verdi. Ona balık yemediğimi söylememe fırsat vermemişti. Eğer Ezel ile beraber bir şeyler yediğini bilmesem gerçekten acıktığını düşünecektim. Sanırım bu acelesi benim aç olmamdan kaynaklanıyordu. Gelmişken bir şey yemeden çıkmakta olmazdı. Siparişlerimiz gelince masada duran suyu bir dikişte içtim ve yüzümü buruşturmamaya çalıştım. Garson tam gideceği sırada elimle durdurdum.
'' Çikolatalı sufle alabilir miyim? ''
Menüye bakarken dikkatimi çeken ve iştahımı kabartan tek şey çikolatalı sufle olmuştu. Ben de her bayan gibi çikolata severdim ve her koşulda yiyebilirdim. Garson siparişimi getirmek için yanımızdan uzaklaşınca Asil şaşkınlıkla bana bakıyordu.
'' Balığı yedikten sonra söylerdik. ''
Bakışlarımı masaya indirdim ve burnumu kırıştırarak konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKAN'SIZIM
Chick-LitAdam sevdi, çok sevdi. Fakat kadın bunu görmedi. Bir gün adam dikildi kadının karşısına: Seviyorum, sonsuzluk kadar seviyorum, dedi. Kadın güldü, inanmadı. Adam inandırmak için her şeyi yaptı. Sonra kadın düşündü, düşündü. Kadın düşündükçe adam umut...