Kabus Sayılır Mı?

1.3K 111 9
                                    

Selin

"Sessizliği duyuyor musun?" dedim. "Fırtına geliyor."

"Fırtına öncesi sessizlik olmaz ki." Dedi Ali. "Uğultu olur."

"Uğultu yok Ali." Dedim. "Koca bir sessizlikten başka hiçbir şey yok. Sadece sesin çıksın diye duruyor her şey. Söyle de gelsin artık fırtına. İyisiyle kötüsüyle, sonunda yüzleşeceğimiz o zaten." Onca sessizlikten sonra direnesim vardı muhtemelen. Onca sessizlikten sonra, tüm bunlara direnesim. Belki de ilk defa herkesten önce kendim için bir şeyler yapasım. Ali için değil, kendim için.

Şu ana kadar kendim için yaptığım tek şey, geri çekilmekti. Daha fazla kırılmamak için pes etmek. Ama işin aslı, savaşmak istiyordum. Kendim için. Üstelik, boş bir ben merkezcilik değildi bu. Ali'ye her halükarda kızıp gidecek değildim yani. Ama bir cevaba ihtiyacım vardı. Ve bir cevabım olacaktı. Ondan bunu alacaktım. Ağzında geveleyeceği boş umut vermeler veya sırf beni kaçırmak için edeceği sözleri dinlemek istemiyordum. Gerçekleri duymak istiyordum. Çünkü onca şey yaşamıştım ve şimdi biliyordum. Gerçek neyse, bana en iyi gelecek şey onu bilmekti.

Başını aşağı eğdi sakince. Sanki bir şeyler söylemek istiyordu. Ancak söyleyebilecek hiçbir şey yoktu. Yan yana koyacak iki kelimesi yoktu.

"Hadi ama Ali." Dedim bütün bedenimi ona dönerken. "Buraya gelmemizin bir sebebi olmalı. Sana güvendim ben. Bir sebep olacağına inandım."

"Var-dı." Ali bir anda karşımda, gözlerindeki uçurumlardan düştü. Bir sebep var mıydı, yok muydu şimdi? Ne demek vardı? Ne demek Ali?

"Ali..." dedim sesimdeki çatallaşmayla. Bizi mi kaybediyorduk. Ali çok kayıp görünüyordu. Gerçekten, kaybettiğimiz biz miydik? "Kaybolma Ali." Dedim. "Karşımda kaybolma. Beni buraya sen getirdin." Dedim gözlerimi kaparken sol gözümden bir damla yaş süzüldü. Ve gözlerimi açmadan konuştum. "Bizi buraya sen getirdin."

Sesimdeki acı, belli ediyordu aslında sadece Yeniköy sahilinde yan yana dikilen bedenlerimizi kast etmediğimi. Geçtiğimiz tüm yolları, bulunduğumuz her yeri, içinden geçtiğimiz her anı kast ediyordum. Ancak o bu sancının içine dalmadı. Anlamsızca kayboldu içinde.

"Nasıl geldik buraya?" dedi Ali sorgularca bana bakarken. "Hatırlamıyorum."

"N... ne?" Nefesim havada dağılıp kayboldu. Ben, soğuğa karışıp kayboldum. Bu kimdi? Karşımdaki kayıp adam, Ali miydi?

"Ben hatırlamıyorum." Dedi yüzüme bakıp.

Derin bir nefes aldım. Hayır Ali... Gözleri çok kapalıydı. Gözleri öyle kapalıydı ki belki de...

"Hayır." Dedim Ali'yi iterken. Sanki bir uçurumdan aşağı sürüklenerek düşüyordum ve her bir yumruğumun içine sıkışmış bir parça ota tutunmaya çalışıyordum. Anlamsızdı, boştu ancak yaşadığım şeye bağlılığım, aşkım öyle büyüktü ki içimden bir şeyler ellerini ve kalbini parçalamadan ölmek istemiyordu. Parçalanacak son şey, bu olmalıydı sanki. Çünkü Ali, bir şey yapmıştı. Benim için, bizim için bir şey yapmıştı. "Hayır! Unutamazsın! Unutamazsın Ali."

"Neyi Selin? Neyi unutamam?"

Tanrım... Gördüğüm şey o kadar berbattı ki, anlatmam mümkün değildi. Anlamam mümkün değildi. Ali, tüm parçalananların arasında, belki de hayatının en sıradan gününü yaşıyor gibi bakıyordu. Beyninin içinde karanlık sularda yüzüyordu. Bir yerdeydi, neresi olduğunu bilmiyordu ve burayı her zaman olduğu o yer sanıyordu. İçinde onu güvende tutacak anılar vardı, onu kıracaklar yok oluyordu sanki.

Sen Ve Ben İhtimaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin