Zamanı Gelince

1.3K 105 8
                                    


Merhaba, merhaba. Umarım bölümü seversiniz. Yorumlarınızı bekliyorum. Ve tabi ki tahminlerinizi. Sevgiler... -Yazarınız, Hazal.

Ali

Bir, iki, üç...

Karanlıkta bir iğne gibi yere düşebilir misin?

Doğruyla yanlışı karıştırmak da şizofreni mi?

Altı, yedi, sekiz...

Kendimi buradan atsam ölür müyüm?

Yoksa bu da sadece rüya mı?

On, on bir, on iki...

Düşüncelerim bulanıktı. Görüşümde kayboluyordu şehir. Batmak üzereydi güneş ve sönmek üzereydi belki de ömrümdeki son ışıklar. Belki de çoktan sönmüştü. Somutlaştırmanın anlamı yoktu.

Saatlerdir düşünebildiğim tek bir şey vardı. Ömrümün tamamını tek bir şeye adamıştım. Babam gibi olmamaya... Sırf bu yüzden hayatımın tamamını risklerden uzakta geçirmeyi kabullenmiştim. Babamın enseme yerleştirdiği elinin altında, kaçma çabalarım bile yalana karışık yaşayıp gitmiştim. Çünkü çocukluk yıllarımdan beri benimle gelen tek bir şey vardı. Ne olmak istediğimin değil, ne olmak istemediğimin hayali. Bunu yaşamasam, yeter diyordum. Bunu yaşamasam, yeter...

Babam ve onun gibi olmak korkusu içimi gün be gün kaplamış ve beni tek bir gün bile yalnız bırakmamıştı. Bir şeyden ne kadar kaçarsan, ondan kurtulman o kadar zorlaşıyordu belki de aslında. Kendime bunu yapmama baskısı yaptıkça, kendimi kısıtladıkça buna çekilmiştim sanki. Sanki ben kaçtıkça iyice yaklaşmıştı bana onun gibi, o adam gibi olma hissi. Ve bir anda kendimi bulduğum yerde, durduğum yerde artık sadece dünya üzerinde yaşayan ve gerçekten sevdiğim tek kişiyi değil, çok daha fazlasını kaybetmiştim.

Beynimin bulanıklığı içinde, gözlerimdeki yaşlarla önümü göremezken ve atacak bir sonraki adımım zaten sonuncu olacakken buna çok da ihtiyaç duymazken güldüm alayla. Bundan daha fazlası mı olurdu? Vardı. Olmak istemediğim tek şey olmuştum. Ve tek hayalimi gerçekleştirme ihtimalimi de kaybetmiştim. Sevdiğim insanı öldürmeden ölme hayalimi kaybetmiştim. Hayalimdeki Ali'yi kaybetmiştim. Ölecek olmak için yeterinden bile fazla sebebim vardı artık. Sadece dünyaya duyduğum nefretle yaşayabilirdim. Ancak kendimden nefret ederek? Gerçekten sevecek ve inanacak hiçbir şey bulamayarak.

"Ali!"

Selin'in sesi beynimde yankılandı bir an. Gerçi, bunun gerçek olmadığının farkındaydım. İlaçlarım eksiksizdi. Beynim beni sevmediğim dünyaya bağlamak için çok defa kandırmıştı. Ancak hiç bu kadar güçlü aldatmamıştı bir duyumu. Kalbime bir soğukluk yayıldı. Bedenim tarafından bile aldatılıyordum. Yaşamaya değmeyecek bir hayat kaldıysa da elimde, değmese de yaşamayı seçsem bile onu yaşayanın ben olduğuma nasıl ikna olacaktım ben peki?

"Ali!"

Sesi tekrar duyduğumda gözlerimi kapattım. Sesin gerçek olup olmadığını ayırt edemiyordum. Ancak mantığımla işin içinden çıkmaya çalışıyordum. Selin'e saatlerce kimse ulaşamamıştı. Kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Onu en son gören bendim. Ve eve bile nasıl gittiğimi hatırlamıyordum. Son hatırladığım, Selin'e bağırdığımdı. Son gücümle bağırdığım. Ve saatlerce açılmayan bir telefon...

Eve bile gitmemişti Selin. Bu da tezimi doğruluyordu. Selin üzülse, kırılsa ve kızsa kendini dışarı atan biri değildi. Ne zaman kırsam onu, kızdırsam ve üzsem her zaman aynı yerde bulmuştum. Evinde, odasında. Onu oraya gitmekten alı koyan tek bir şey olabilirdi.

Sen Ve Ben İhtimaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin