(Medyada Arctic Monkeys-505 var. Ficle alakasız ama yazarken onu dinliyordum. Efsane değil mi? Bir de bebek Jongin... Suratını koparırım o ne ya o nasıl sıfat?)
Sehun ters dönmüş bir şekilde yattığı yataktan kalktığında saat belki öğleni bile geçmişti. Yorganı attığı için üşüyen sırtı tutulmuştu, banyo yapmaya üşendiğinden saçları kirlenip birbirine girmişti. Bütün gece düşünmekten yatakta dönüp durmuştu, sabaha karşı uyusa da sanki hiç uyumamışçasına yorgundu vücudu. Acaba Seulgi nasıldı? Annesi arıyor muydu?
Banyoya gidip yarım saat süren uzun bir duş aldı. Tutulan sırtının biraz daha gevşemesi onu rahatlatmıştı.
Pantolonunu giydikten sonra çalan telefonunu açmak için komodinden aldı. Yifan arıyordu.
"Efendim Yifan?"
"Selam Şef. Hasta mısın o sesinin hali ne?"
"Yok hasta değilim, yeni uyandım sadece."
"Saat 4 oldu dostum? Her neyse. Baekhyun ve ben restorandayız. Biliyoruz bugün izin günün ama konuşmak istediğimiz birkaç mesele var. Gelebilir misin?"
"Birkaç mesele mi? Ne gibi meselelermiş bunlar? "
Üzerine geçirdiği beyaz gömleğin düğmelerini iliklerken telefon omzuyla kulağının arasında duruyordu.
"Hmm, biraz uzun ve önemli. Gelebilecek misin?"
"Tabii. Yarım saate oradayım."
"Görüşürüz öyleyse."
"Görüşürüz."
Sehun hızlı bir duşun ardından cüzdanını ve telefonunu alarak çıktı evden. Restorana ulaşması gerçekten de yarım saat sürmüştü. Belki ilerleyen günlerde iş yerine daha yakın bir ev kiralardı.
İçeri girdiğinde şef garson, Yifan'ın odasında onu beklediğini söyledi. Vakit kaybetmeden odaya ulaşmıştı.
Yifan kendi koltuğunda oturmuş tabletiyle uğraşıyordu, Baekhyun ve Jongin ise halı kaplı zemine oturmuş yumuşak bir basket topunu sırayla birbirlerine itiyorlardı. Jongin oldukça eğleniyor gibi görünse de Baekhyun'un sıkıldığına kalıbını basardı Sehun.
"Selam millet."
Masanın üzerindeki tabaktan çikolatalı bir kurabiyeyi ağzına attıktan sonra yerdeki Jongin'i hızlıca omuzlarına otutturdu. Aniden yükselen çocuk keyifli bir çığlıkla Sehun'un saçlarına yapışmıştı.
"Hoşgeldin Sehun. Oğlumu indir, düşüreceksin."
Sehun abartarak gözlerini devirdi.
"Saçmalama Baek. Bu omuzlar seni bile taşıdı ama düşürmedi."
Genç adam hep geniş olan omuzlarıyla övünürdü. Eh, övündüğü kadar da vardı.
"Asıl sen saçmalama gerizekalı. Ben düşmedim çünkü tutunmayı çok iyi biliyorum."
Ayağa kalkarak ikiliye yaklaştı. Kollarını yukarı doğru uzatıp Jongin'e konuştu.
"Nini, gel babacığım, düşeceksin. İn haydi."
Jongin babasına olan düşkünlüğünü, kârını ve zararını hızlıca tartı ve kuyruğunu sallamayı keserek güvenli kucağa gitti. Baekhyun onun kahverengi kafasına seri öpücükler bırakıyordu.
"Aferin benim bebeğime, ne kadar da akıllı bir çocuk oldun Jongin-ah. Baba seninle gurur duyuyor."
Baekhyun tam bir tiyatrocuydu. Sadece onun omzundan inip kendi kucağına gelmesiydi durum, bu kadar abartmasına ne gerek vardı ki? Yifan'a dönerek karşısındaki koltuğa oturdu.