*medyada firari bir Nini var ♥♥♥
Bazı insanlar güçlüdür. Bazı insanlar cesurdur, bazı insanlar hem cesur hem güçlüdür.
Sehun güçlü olan insanlardandı. Bu zamana dek birçok büyük sıkıntıya katlanmış ve her zaman başının çaresine bakmıştı. Başına gelen her türlü kötü olayda soğukkanlı olmuş ve sorununu geç de olsa güç de olsa çözmüştü. Fakat artık gerçekten yorulduğunu hissediyordu. Çoğu yaşıtı büyük sorunlarla daha yeni tanışırken o bunlardan çoktan bunalmış ve yaşlanmış hissediyordu.
Gitmeye ihtiyacı vardı.
İşte, güçlü olmasının işe yaramadığı bu noktada bir şeyleri aşıp cesur olmak zorundaydı.
Yeni bir ülke, yeni bir iş, yeni insanlar ve kim bilir belki de yeni bir sevgili ona iyi gelebilirdi. O kötü bir insan değildi, kimseye zararı yoktu ve her zaman sıradan ve sakin bir hayatı hakettiğini düşünürdü. Artık düşüncesini gerçekleştirmenin vakti gelmişti.
Arabasını restoran valesine emanet edip doğruca Yifan'ın odasına çıktı. Patronunu masasında pineklerken buldu.
"Selam Fanfan."
Yifan kafasını kaldırıp şefe göz devirdi.
"Şöyle seslenme bana. Adım Yifan benim Yifan."
Sehun kahkaha atarak masanın karşısındaki koltuklara oturdu.
"Hayır, Fanfan diyeceğim. Çok tatlı. Hem bana Minnie'yi hatırlatıyor."
Masanın gerisinde oturan adam sinirlice nefes verdi.
"Ne diye geldin? Abuk sabuk üniversite anılarımızı hatırlatmak için mi?"
"Yoo, abuk sabuk değil. Ben çok gülüyordum. Senin çamaşırhaneden pantolonunu kaçırıp cebine tanga koymuştu. Bak yine gülesim geldi ahahahahah."
"Sehun kes cidden komik değildi bulduğu her tenhada sıkıştırıyordu kadın beni. Bırak zevzekliği artık."
Sehun bu kadar oynamanın yeteceğini düşünüp asıl konuya geçmek için toparlandı.
"Geçen konuştuğumuz konu için geldim. Japonya meselesi... "
Yifan gergince masaya doğru eğildi ve ellerini kavuşturdu düz yüzey üzerinde.
"Eee, ne diyorsun? Çok kârlı iş. Umarım iyi düşünmüşsündür."
"Düşündüm. Otelle konuşmalısın Fanfan. Gideceğim çünkü."
***
Sehun son valizinin fermuarını kapatırken çalan kapıya kan ter içinde koştu. Seulgi ve Yixing gelmişti.
Seulgi ikizine kollarını sararken Yixing getirdikleri birkaç tencereyi tezgaha bırakıyordu. Sehun taşınma işleriyle uğraşırken muhtemelen karnını doyurmayı unutmuştu.
Genç kadın hüzünlü gözlerle sık sık geldiği evi incelerken bir kez daha Sehun'a sokuldu.
"Gerçekten gidiyorsun Hun-ah."
Hadi ama ağlamayacaktı değil mi? Sehun Seulgi'nin saçlarına ufak öpücükler kondurduktan sonra kolundan tutup onu uzaklaştırdı ve yüzüne baktı.
"Gideceğim ve sende artık büyüyeceksin Seul. Ağlama lütfen."
Seulgi gözyaşlarını silerken uzaklaşıp koktuğun üstündeki birkaç tişörtü katlamaya koyuldu.
"Yine de çok özlerim ben seni. Lütfen sık sık gel."
Sehun kafasını sallayıp mutfağa gitti. Gerçekten de acıkmıştı. Kardeşinin yaptığı spagettiye yumulmuşken saate baktı. Uçağının kalkmasına epey az kalmıştı. Bu kadar yemek boşa gidecekti. Üzüldüğü şeyler bile basitleşiyordu işte. Japonya'ya gidecek olmak işe yarıyordu belki. Sehun için yepyeni bir hayat başlıyordu. En azından uzun bir süre rahat yaşamayı umarak yemeğine döndü.