Berk'ten;
Utku Abi aradığında kendimden nefret ettim. O haldeki bir kız yanlız bırakılır mı? Kendimden nefret ediyorum.Aybüke'yi salonun bir köşesinde baygın bir şekilde buldum. Sinirlenip duvara tekme attım. Aybüke'yi kucaklayıp koşarak arabaya gittim. Arabadayken bizim evin hizmetçisini arayıp Aybükelerin evine yönlendirdim. 5 dakika içinde hastanede olduk. Aybüke'yi kucaklayıp acile doğru koşmaya başladım. Hemen sedyeye yatırıp götürdüler. Beni içeri almadılar. Bahçeye çıkıp arabadan telefonumu almaya gittim. Sinirlenip arabaya tekme attım. "Kahretsin!!!"
Elimi sinirle saçımdan geçirdim. Telefonu elime aldığımda şok geçirdim. Yüz cevapsız arama hepsi de Emre'den. Hemen aradım. "Aybüke'yi buldun mu? İyi mi? Neredesiniz? Bende geleceğim." bu çocuk salak falan ama en azından duyguları var be.
"Aybüke'yi buldum. Eve gittiğimde her yer dağılmıştı. Kırabildiği her şeyi kırmış. Salonda bir köşede baygın bir şekilde oturuyordu. Çok kötüydü. Hastaneye getirdim. Abi allah benim belamı versin. O halde ki kız yanlız bırakılır mı? Ben tam bir eşeğim. Hatta eşek bile az kalır. Hayvana hakaret olur." bağırarak konuşuyordum. Herkes bana bakıyordu.
"Abi senin bir suçun yok suçlu Anıl. Sen bana konum at. Geliyorum." "tamam."
Can aradı tam telefonu kapattığımda. "Emre'nin yanındayız da biz Ali de burda. Dediklerin doğru mu?" "Size yalan borcum mu var?" o sırada hemşire 'Aybüke hanımın yakını nerede?' diye bağırınca telefonu kapatıp hemen yanına koştum. "Aybüke hanım ayıldı. Belki görmek istersiniz."
Hemen yanına gittim. Odanın kapısının önünde duraksadım. Girmeye cesaret edemedim.
Aybüke'den;
Gözümü açtığımda hastane odasındaydım. En son hatırladığım şey salonda ağladığımdı. Berk'in sesini duymuştum. Hayır ben kendimi o öküz için ne kahrediyorsam. O benim tek bir gözyaşıma bile değmez. Bundan sonra bana değer vemeyen insana ben hiç değer vermem. Artık Anıl yüzünden ağlamak yok. Kendimi ona, duygularıma kaptırmak yok.Bazen insan yaşananların yalan olmasını istiyor. Hatta hiç yaşanmamış olmasını. Artık kollarında ağlayacak kimsemde kalmadı. Babam öldü. Ona doyamadan. Doya doya sarılamadan, kokusunu son kez doya doya içime çekemeden... Benim ona anlatacak çok şeyim vardı. Ben onu daha doya doya sevememiştim bile.
Annem gitti gelmedi. Aramıyor bile. Abim de gitti. Barış, Murat ve Burcu gitti. Anıl desen zaten hiç yokmuş. Ben hiçbir zaman o zengin kızlarının yaşadığı hayata özenmedim. Ailem elinden geldiği kadar isteklerimi gerçekleştirmeye çalıştı. Zaten genelde tek istediğim şey yemekti.
Ben öyle şaaşalı bir hayat istemedim. Sade bir hayat istiyordum. Küçük bir ev, yemeklerim, ailem bana her zaman yetmişti. Öyle ona buna kendini yamamaya çalışan, açık saçık giyinen, süslü, garip grup konuşan kızlardan olmadım ki öyle kızlardan nefret ederim.
Anıl'dan da çok bir şey istememiştim. Sadece sevgi, saygı, güven, dürüstlük yeterdi. İnsan olsun istedim. Çok mu? Öyle hediyeler alsın, süprizler yapsın, pahalı şeyler alsın, köpeğim olsun istemedim. Öyle biiri olamam da. Ya ben bunu hakedecek ne yaptım?!
Beni düşüncelerimden ayıran şey kapının çalmasıydı. ''Girin!'' bir patırtı koptu ve bizimkiler kapının önüne yere yığıldı. Yine her zamanki gibilerdi. Her halleriyle insanlara mutluluk saçıyorlar. Onların bu halleri gülümsememe sebep oldu.
"Yanlız beyler burası hastane burada altta kalanın canı çıksın oynanmaz. Yeri değil." hepsi aynı anda bana baktı ve gülümsedi. En üstten başlayarak sırayla kalktılar. Can, Ali, Berk ve Emre...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benim
Fiksi RemajaDoğal kelimesinin anlamını tamamı ile karşılayan rahatlıkta ve üşengeçlikte sınır tanımayan her yanı ile sürpriz dolu Aybüke, Bir yanı bir yanını tutmayan aşırı yakışıklı meteor kelimesinin anlamı bazen de öküz kelimesinin eş anlamlısı zeka küpü A...