Huzur Evi -18-

71 13 28
                                    


Lukas Graham- 7 Years
Dünya çok çok büyüktü ama biz sanıyorduk ki biz daha büyüğüz.

   Deri koltukta oturan ve artık ölüme kendini hazırlamış sadece çaresizce bekleyen epey yaşlı kadın bana acı bir gülümseme gönderdi. Onu kıramadım. Yaşlı kadının aksine umut ve hayat dolu bir gülümseme gönderdim ona. Gözleri bir an için parladı. Müsait bir günümde gelip bu yaşlı kadınla konuşmayı kafama kazıdım.

''Kayra geliyor!'' Gözümü kadından alıp az ileri de odadan çıkan Kayra'yı gördüm. Güldü ve artık içeride kim varsa ona el salladı.

O an ne yapacağımı şaşırdım ve balonu yüzümde tutup put gibi dikildim. Kayra benim olduğum tarafa doğru geliyordu ve beni fark etmesi an meselesiydi. Umutsuzca gözlerimi kapattım. Ta ki arkamdan biri beni başka bir yere çekene kadar.

Hemen anı şokuyla gözümü açıp şaşkın şaşkın çevreme baktım. Beni buraya çeken kişi Zeynep'ti. Arkamdaki odaya bile saklanamayacak kadar paniklemiştim.

Odadaki yatakta yatan dede uyandı. '' Hayır hemşire bugün o ilaçları içmeyeceğim.''

Zeynep hemen doğrulmaya çalışan dedeyi geri yatırdı. Zeynep ''Tamam bugün ilaç içmeyeceksiniz.'' diye dedeyi yatıştırırken kapıyı araladım. Asker yeşili tişörtüyle Kayra hızla önümden geçti. Az önce var olan samimi gülüşü yerini hüzünlü bir yüze bırakmıştı. Nefesimi tutup uzaklaşmasını izledim. Az önce bana gülümseyen kadını görünce hemen yanına gitti. Tekrar yüzüne keyifli bir gülümseme kondurup kadının elini iki elinin arasına aldı. Kadın aynı az önce bana gülümsediği gibi Kayra'ya da gülümsedi.

Deri koltukta yan yana otururken bir süre sohbet ettiler. Keşke süper kulaklara sahip olsaydım da ne konuştuklarını duyabilseydim.

Çok değil sadece beş dakika sonra Kayra koridorda kayboldu. Geride memnun bir yaşlı kadın ve meraklı bir genç kız bırakmıştı.

''Hadi gidip şu işi halledelim, yavru kurt.'' Zeynep dibimde böyle söyleyince bir an yerimde sıçradım.

''Tamam hadi gidelim.'' derken az sonra göreceğim kişi yüzünden içim içimi yiyordu.

Bir kapı, iki kapı, üç kapı, boşluk ve bir kapı. Kapının üzerinde süslü bir 89 sayısı yazılıydı.

Tok bir ses. Kapı aralandıkça aydınlık odada yatan kadının yüzünü daha iyi görebiliyordum.

Odanın 3 duvarı beyazdı. Sadece yatağın tam karşısında duran duvar yeşildi. Yatağın hemen sağında bulunan duvarda orta büyüklükte pimopen bir pencere vardı. Stor açılmıştı ve camın süzdüğü ışık içeri vuruyordu. Camın hemen önündeki mermere tutturulmuş saksıların içindeki rengarenk menekşeler daha içeri girmeden bile görünebiliyordu.

Kadının yüzünü cama dönmüştü. Ben kapıyı tam olarak açtığımda ise yavaşça bana döndü.

Kahverenginin en güzel tonundaki gözleri hâlâ parlaktı. Yüzünde hatrı sayılır derecede kırışıklık olmasına rağmen yaşının yetmiş bile olmadığı barizdi. Saçları aka boyanmıştı. Kırlaşmış saçlarının arasında bir iki tel kahverengi göze çarpıyordu. Dudaklarının rengi hâlâ kırmızıydı. Yaşlıydı ama güzelliğinden bir şey kaybetmemişti. Aynı bakış, aynı yüz. Saçlarının rengi ya da gözlerinin altındaki çizgiler bunu değiştirmezdi.

Gözlerimiz birbirini buldu.

O kadın. Resimdeki kadın.

"Siz?"

Kadın yüzüme baktığında hiçbir şeyden anlamadığını fark ettim. Bir an saçma bir şekilde güldüm. "Özür dilerim, ben sadece..." ne diyeceğimi bilmediğim için kadına yaklaşıp elimi uzattım. "Ben Karen."

DaimaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin