Bölüm 19- Takas 2

11 2 0
                                    

   "Senelerce seversin, senelerce beklersin, senelerce evli kalırsın.. Bir o kadar sene de o bilinmeze gitmek zorunda kalırsın.. " Selma&Burak
-------
Selma'nın ağzından:
  Binanın önündeydik. Bu tatlı kütüphaneye emanet edecektik canımızı. Bu duvarlar duyacaktı çığlıklarımızı, bu kitaplar hissedecekti bizim hasretimizi, bu pencereler ağlayacaktı arkamızdan, geride bıraktıklarımız için.. İçeriye girmek için kapının büyük tokmağına sertçe vurdu. Kapıyı açan kişi Cevdet'ti. Büşra bir yumruk yapıştırdı ona. Büşra'yı zor tuttum. "Hani bu işte beraberdik?!" Büşra'nın bağırışları tüm binayı dolduruyordu. "Biz asla aynı amaç uğruna savaşmadık Büşra." dedi Cevdet, ağzını silerken, bir iki dişi kırılmıştı kesinlikle..
   İçeride Azra'yı gördük ilk. Burak koşturdu kızımıza. Sımsıkı sarıldı. Çığlıklar atarak ağlıyordum . Yiğit de gelince yanımıza çekirdek aile olarak birbirimize sıkıca sarıldık.. Belki bilmeyen birine tuhaf gelebilirdi fakat bizim kendimizi güvende hissetmek için hep söylediğimiz  şarkıyı ağlayarak söyledik son defa. Bu, çok hüzünlü bir şeydi.. "Bir şeyler söyle!" "Senden vazgeçemem!" "Nerede olursan ol bulacağım!" "Ve seni bırakmayacağım!" diye bağırdım. Şarkının sözleriyle hiçbir alakası yoktu bu dediklerimin.. O anda uydurmuştum.. Onları sıkıca tuttum. "Birbirinizi koruyun. Siz kardeşsiniz, ölümüne korumalısınız birbirinizi.. " Yiğit küt diye gitti gözümün önünde. Zangır zangır titreyen ellerimle kaldırdım onu yerden. İçeriye giren babaları(!) "Takasları hemen alacağım. Çabuk vedanızı mı ne yapıyorsanız koro mu yapıyorsunuz müzikal mi he onu yapın sonra gelin." İçeriye ilerledi. Şimdi kaçabilirdik. Amerika'da bambaşka bir hayata başlayabilirdik. Veya giderdik, bambaşka bir ülkede yaşamaya devam ederdik. Arkama baktım, kütüphanenin kapısını Cevdet yumruk yemekle meşgulken açık olduğunu unutmuştu.. Aralıktı kapı, çıkmak istesem çıkardım, Burak'a yaklaştım kapıyı işaret ettim beni anladı çünkü onun da aklından geçtiğinden emindim. Azra'yı kucağıma aldım. Öptüm kocaman. "Annecim sakın bağırma, kaçıracağız seni buradan." dedim. Koşmaya başladım. Burak da koşmaya başladı. İçeriden gelen Cevdet'in sesini duydum. "BOMBA PATLAMASI İÇİN SON 20 SANİYE İPTAL İÇİN KIRMIZIYA BASINIZ. 20-19.."
  Tek tek geriye sayıyordu... İçeride Büşra'yı Mira'yı ve Mustafa'yı tutmuşlardı. Burak'a baktım.
   "HERKES İÇERİYE GİRMEDEN KAPATMAYACAĞIZ. 7-6-5"
   "Çocukları alıp kaçalım Burak."
  "4-3"
   "Tamam, SİZİ SEVİYORUM CANIM AİLEM!"
  Arkamıza bakmadan, küçük çocuklar gibi koşmaya başladık arabaya. Arabaya bindiğimizde izlemeye başladık. "2-1"
   "Burak, ağlama bitanem, bak çocuklarımıza kavuştuk.. Hem Mustafa dışında hiçbiri senin gerçek kardeşin değildi, Mustafa da yarı ölü sayılır."
    "Ben ondan ağlamıyorum.. Funda benim de annemdi. Yani ben orada annemi babamı ve kardeşlerimi öldürdüm.. Ne için?! Ne için! Belki de çocukların bir planı vardı? Belki Tunç uyanıp gelecekti?"
    "Ne yani Burak? Ailemizi 'belki'ler yüzünden mi tehlikeye atacaktın?" diye sinirlendim..
  Arabayı çalıştırdı. "En azından patlarken görmeyeyim."
     Çok hızlı bir biçimde terk ettik ortamı. Anayola çıkarken, "Bana yeniden şarkılar söyleten kadın," şarkısı çalıyordu radyoda. Bağırarak ağlamaya başladım. Anayola bakmadan çıktı yola Burak..  En son duyduğum ses camın patlamasıydı ve kaza yapmıştık.. Ölmüş müydük şimdi? Ölmek bu muydu?

--------

Bir anda uyandım rüyamdan. "Burak, su getirir misin mutfaktan?" Diye seslendim gözlerim kapalı.. Homurdanarak kalktı ve suyu getirdi. Kana kana içtim sudan. "Bunun tadı neden değişik?" diye sordum. "Çünkü içinde bayıltıcı var küçük hanım." Korkunç bir surat ifadesiyle Burak'a baktım. Bir dakika, bu Cevdet'ti... Kütüphanenin odalarından birindeydik. Ne yani? Ne oluyordu?
  "Hatırlamıyorsan diye hatırlatayım, 4 gündür uyuyorsun, yiyecekleri kanına enjekte ediyoruz. Serumla sıvı ihtiyacını karşılıyoruz.. Seni çocukların için Burak'ı ise Tunç için takas yaptık ya tatlım? Hatırlıyorsun değil mi?"
    "Bu gerçek olamaz.. Rüyamda kaza yaptığımızı-"
   "Kaçmaya çalıştınız ama elimde silah vardı ve sizi durdurdum."
   "Peki Burak, Funda'nın çocuğu mu?"
   "Hayır."
Bilinçaltım! Zaten hayatım çok karışık! Bir de sen şey etme yani..
    "Peki bize ne yapacaksın?"
    "Iıı, canım ne isterse onu. Ama şunun sözünü verebilirim, birlikte öleceksiniz."
    "Çocuklarımıza güvence istiyorum."
    "Büşra ve Tunç o görevi üstlendiler.. Ayrıca bonus olarak Lara'yı da verdik."
     "Larissa olan Lara mı?"
     "Sizin hayatınızda sadece bir Lara var?" Cevdet'in kafası karışmıştı. İçeriye Funda girdi.
     "Olayı duydum, açıklama yapmak istedim ablacığım, canım.. Mustafa'nın sevgilisi olan ve Mira Mustafa Lara üçü birlikte kaza geçirmişlerdi, o Lara bu Lara.. Onun bu son görevi Mira'yı bulup size getirmekti, başarıyla yaptığı için onu size verdik. Lara'nın yüzüne, burnuna, yanaklarına, kaşlarına her yerine estetik yaptırdık. Böylece onu başka biri diye tanıyacaktınız. Hatta Tunç ona abayı yakmış bile.. Neyse onu Büşra'yla barıştırayım bari." Resmen bizim hayatlarımızı o düzenliyordu. O yaşatıyordu bizi. "Neden hayatlarımıza karışıyorsun?"
     "Çünkü ablacığım, ben Melek'in üstüne gelen kumayım. Ben, Melek öldüğünde hepsinin annesi sayılırım. Ve anneler çocuklarının güvende olduklarından emin olmak ister.."
     O anda yan odadan acı dolu bir çığlık duyuldu.
     "Burak mı bu? Çocuklarına verdiğin ilgi bu mu?!"
     "Gerçek çocuklarıma çok iyi davranırım. Bunu bil yeter."
     "Mira nerede??"
     "Ait olduğu yerde, bizim şirkette proje tasarımcısı mimar olarak görevlendirdim onu. Mert'in hayalini o yapsın bakalım.."
    O anda telefonu çaldı ablamın.
  "Alo? Zaman geldi mi? Tamam, tamam. Getiriyorum."
    "Kalk bakalım Selma. Seninle bir yere gidiyoruz."
  Hemen yan odaya geçmiştik.. Burak duvara sabitlenmişti ve kafası aşağıya eğikti.
   "Kafasını keseceksin. Şimdi!"
   "Ya-yapmam!"
   "O zaman bıçağı saplayacaksın, tam kalbine."
Elime verilen bıçağa baktım. Üstünde TF harfleri vardı. Tunç'un bıçağıydı bu.. Tunç Fal'ın. Yaklaştım sevdiğim adama. Gözleriyle yalvardı. "Bunu yapmazsam, bana ne yapacaksınız?"
   "Sana bir şey yapmam ablacım. Ama Yiğit'i aynı şekilde asıp Azra'ya batırtabilirim bıçağı."
   "ÇOCUKLARIMI RAHAT BIRAK ARTIK!"
Bu iş çığrından çıkmıştı. Sinirle sapladım bıçağı Burak'ın karnına. Derin bir nefes alıp yüzünü buruşturdu. "Bir şeyler söyle.." Şarkıya başlamıştım ki susturdu beni.. "Hayır-hayır.. Tam kalbime istemişlerdi, çocuklara zarar verirler bebeğim.. Kalbime sapla. Dayanabilirim."
    Bıçağı çıkartırken dayanmaya çalışıyordu. Çok terlemişti, göğsü inip inip kalkıyordu. "Seni seviyorum güzel makarnacım.." Dedi. Gülümsedi. "Hem de domates soslu." dediğim anda sapladım kalbine bıçağı. Çarpık bir gülümseme kaldı yüzünde. Yığıldı yere. Bana bakıp göz kırpmayı da ihmal etmedi. Son kelimeleriyle, gücünün son yettiği kısmıyla, "Açım çok, bir şeyler yapabilir misiniz?" Dedi, tıpkı ilk tanıştığımızda dediği gibi. Elimdeki bıçağı çevirdim ve tam arkamda duran adama sapladım. Kim olduğu umrumda bile değildi. Yüzüne baktığımda bunun Özcan olduğunu farkettim. Funda beni hışımla ittirip duvara yapıştırdı.
    "Kardeşim bile olsan, kocama zarar vermene izin vermem. Beni affet." dedikten sonra silahı kafama dayadı. "Ya da seninle oyun oynayalım. Seni burada tutacağım. Seneler sonra salacağım Dünya'ya seni. Çocukların seni unutmuşken sen onların yanına gideceksin. Tabi hala yaşıyorlarsa. Seni bu acılarla yaşatacağım. Şimdi öldürürsem acılara yazık olur.."
     Kahkaha attıktan sonra gerçekten bir akıl hastası olduğundan emin oldum ablamın. "Eğer ölürsem!" diye bağırdım uzaklaşan topuklu ayakkabıların sesine doğru, "Beni Burak'ın yanına gömün." Aşkla beklediğim o adamın mükemmel yüzüne baktım. Yanağına öpücük kondurdum. Sonra gözünden bir damla düştüğünü farkettim. Sarılarak ağladım. Beni ısıtmıyordu artık bedeni.. Bunu anladığımda, her şey için çok geçti..

------

 

 Kardeşler Birbirlerini Korurlar! (KİTAP OLDU!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin