"Nolur," dedim doktora. "Nolur yaşasın.."
"Nolur demeyin kurtaramadık diye, nolur demeyin elimizden geleni yaptık diye.."
Biz babamızın bizim için kurduğu hayatı yaşadık.
Hah, yaşamak diyorum, bu yaşamak değil. Bu ölmek.
Bu, bizi hergün öldürmesi babamızın. Planları tutmayınca sinirlenip daha fazla zarar vermesi bu.
Kendisini tanrı olarak gördü o, biz de piyonlarıydık. O ne dese yapardık.. Bu hikaye bir dram hikayesiydi.. Bir türlü yenemediği Tunç'un, hep ağlattığı benim, sürekli ölümden döndürdüğü diğerlerinin.
Düşünüyorum da, o öldürüldüğü gece,
gitseydik dışarıda bir lokantada yeseydik yemeği, bunlar olmazdı. Annem yaşıyor olurdu. Babam o şirkete girmeye çalışmasaydı, giremezdi ve Funda'yla tanışmazdı. Tunç'u yaralamıştı babam ve doktor önceki yaralarının da açıldığını söylüyordu. Dinleyemiyordum artık, duymuyordum hiçbir şeyi. Mustafa'nın ve Fuat'ın koluma girdiğini hatırlıyorum beni oradan çıkardılar. Sağıma baktım dalgınca, çok tanıdık bir surattı bu.
Ama umursamadım. Tanısam ne olacaktı ki? Beni mi kurtaracaktı? Tunç'u mu kurtaracaktı? Sanki şimdi şuan buraya annem gelse ne olacaktı?
Hiçbir şey değişmezdi. Hiçbir şeyi değiştiremezdik. Bitmiştik. Arabanın arka koltuğuna oturduğumda yanımda uyuyan küçük Tunç'a baktım derin derin.. Eskiden Tunç'un bebeklik fotoğraflarına bakardık. Sürekli somurturdu fotoğraflarda. Zaten çekilmeyi de pek sevmezdi. "Ne oldu şimdi ha?" diye söylendim. "Fotoğraflarımız olsaydı bakar bakar ağlardım. Şimdi ağlayacak bir şeyim bile yok! Seni hatırlayacak hiçbir şeyim yok! Ölüyorum Tunç ve bu sefer kurtaramazsın."
Bunları fısıldadım oğlumun kulağına. Sanki ağabeyime demişim gibi. Kapıyı açtım, ağır adımlarla dışarı çıktım. Mustafa ve Fuat da beni görünce indiler hemen. O tanıdık surata doğru yürüyordum. O bana bakıyordu. O beni tanıyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Selma? Ne! Selma, o, o!
Koşmaya başladım umrumda değildi düşmem.. Düşe kalka koşuyordum Selma'nın boynuna atladığım gibi boşluğa düşüyormuşum gibi hissettim. Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Hastanedeydik ve başımda Tunç, Mustafa ve Fuat bekliyorlardı. "Tunç, ağabeyim!!!!" Sımsıkı sarıldım ona.. "Hemen nasıl iyileştin?"
Hepsi bana tuhaf tuhaf bakmaya başladılar..
"Mira, vurulan sensin prenses, ama neyseki dirençliymişsin bak yaşıyorsun.." Tunç'a bakıyordum. Boş bakıyordum. "Selma?"
"Selma'ya nolmuş?" dedi Mustafa.
"Onu gördüm."
"Rüyaydı ve geçti.." Tunç'un sarılması içimi ısıtmıştı.
"Ne zamandır buradayız?" diye sordum.
"3 gün oldu.. Bugün uyanırsan taburcu olabileceğini söylemişti doktor.. Demekki kutlamamız gereken bir olay var!!"
"Bebeğim nerede?"
"Hemşireler onunla çok iyi ilgileniyorlar emin ol, bizden daha iyiler.." Hepimiz gülmeye başlamıştık. Sanırım yavaş yavaş kendime geliyordum.
"Dereye gitmek istiyorum.." Bunu söylemem üzerine herkes sustu. "Nasıl istersen," dedi Tunç.
Bir iki saat içinde kontrollerim yapılmış, dışarıya çıkmıştık. Bacağımdan vurulmuşum, yürürken çok ağrıyordu ama Tunç'un koluna girince her şey geçiyor..
Bebeğimi kucağıma aldım ve bindim arabaya. Mustafa şarkıyı son ses açmıştı. Bebek rahatsız olacak diye düşünürken uyumaya devam etmesi beni şaşırtmıştı.
Dereye vardığımız zaman, derenin yanına bir baraj yaptıklarını farkettik. Dereyi baraja bağlamışlardı. Barajın üstünde bir adam duruyordu. Ona seslendim. Duymadı ama vuruldu ve baraja düştü. Çığlık attım. Arkamdan gelen ayak sesleri beni ürpertiyordu. Sonra yanıma baktığımda kardeşlerim yoktu artık. Arkama döndüm ve adamların onları uzaklaştırdığını gördüm. Karşımda babam vardı. "Melek'e çok benziyorsun, bu yüzden ölmelisin."
"Baba! Sen delirdin mi?! Artık oyunlarından yetti! Sana boyun eğmeyeceğim!"
"Öyle mi?" dedi ve upuzun saçlarımdan tutup çekmeye başladı. Sonra da yaralı bacağıma tekmeler savurmaya başladı. Tunç'u görebiliyordum. Titriyordu. Bana zarar gelecek diye korkuyordu.
"Bak nasıl da eğdin o boynunu kızım? Gördün mü? İstersem her şeyi yaptırırım size!"
Acıyla bağırdım. Bacağımdan çekmeye başlamıştı beni sürüklüyordu. Tunç'un boğuk sesi yankılandı ortamda. Baraja çıkmıştık. Biri beni ittirse düşebilirdim suya."Onu hemen bırakıyorsun Özcan."
"Sen kimsin ki oğlum? Sen kimsin de bana emir verebiliyorsun? Seni ben yetiştirdim! Melek'e kalsaydı Mert gibi pes eden ve güçsüz biri olurdun!"
"Mert senin yüzünden pes etti ! Hepsi senin yüzünden! İkizime laf etme, o benden daha masum öldü. Ben ise senin sayende bir katil olarak gideceğim!"
"Gel buraya.. Murat, bırak!" Tunç'u bırakmasını söylemişti onu tutan adama.
"Oğlum.. Sana karşılık Mira. Ne dersin?"
"Evet!" demişti Tunç. "Hayır!" demiştim.
"Mira.. Mert beni bekliyor ablacığım. Annemiz beni bekliyor, görüyorlar çok yorulduğumu.. En azından bak yine fedakarlık yaparak öleceğim. Belki bu suçlarımı affettirmemi sağlar."
Babamın önünde diz çöktü Tunç.
"Vur da bitsin artık baba."
Babam öylece duruyordu.
"Vur da bitsin artık!"
Bağırıyordu Tunç.
"Vur beni!"
"Son sözünü söyle," dedi babam.
"Bunu tüm kurbanlarından istedin mi baba?" dedi Tunç.
"SON SÖZÜNÜ SÖYLE!" Babamın sesi çok fazla çıkmıştı. Arkada iki el silah sesi geldi. Mustafa ve Fuat'ın yere düştüklerini gördüm.
"Mira'ya zarar verme.." dedi Tunç.
Babam başını salladı. "Kabul."
Tunç derin bir nefes aldı.
"Mira, gel de fotoğraf çekilelim. Hadi be kardeşim."
Babam telefonunu uzattı. Doğru! Telefonumuz yoktu yanımızda. Gülümseyerek çekildik fotoğrafı. Sonra telefonuma göndermek istedim. Rehberde 'Mira' diye birini bulamadım.
"Baba? Beni ne diye kaydettin?"
"Melek diye kızım."
Gerçekten numaram gerçekti ve adım Melek diye kayıtlıydı. Fotoğrafı yolladım. Gülümsüyordum. Telefonu babama uzattım. Babam, Tunç'u ittirdi baraja. Düşerken gülümsediğini gördüm. İşte şimdi hiçbir şeyim kalmamıştı...
"Baba! Allah seni bildiği gibi yapsın!" Tüm gücümle ittirdim onu baraja doğru. O da düştü. Aslında ikisi aynı yerde ve aynı şekilde ölmeyi haketmemişti. Kendime kızdım. Bunu düşünebilirdim. Bırakmak istedim kendimi. Bebeğim vardı.. Ona ne olacaktı? Ne olacaksa olsun... Artık her şey bitti.
Kendimi bıraktım aşağıya doğru. Suyu hissettim kıyafetlerimde ve yüzüme sertçe çarptı su. Tunç'u gördüm, babamı gördüm. Ben düşüyordum suyun altına doğru, onlar yükseliyorlardı. Ölmüşlerdi. Tek dileğim eğer bebeğim bir şekilde bulunur ve yaşarsa, son fotoğrafımı görsün isterim. Adaşıyla çekilmiştim o fotoğrafı. Ve son dakikalarıma gelmiştik. Teşekkür ediyorum, hep fedakarlıklar yapan ağabeylerime..
-"Nasıl yani bitti mi?!"
"Evet.." dedi Tunç.
"Eee bebeğe ne oldu?"
"Bu bir hikaye Mira. İçeri gidelim hadi."
"Ama merak ederim. Bebeğe Lara baksa bari.."
"Selma da bakabilir.." dedi Mert. "Sonuçta ölmedi."
"Ya siz de iyiki babamızın patronunu sevmediniz ha, kadını ne hale getirdiniz! Çocuk çocuk davranmayın." dedi Burak elinde telefonla. Telefonu açtı. "Efendim Selma?" Kıkırdamaya başladık. "Bazı şeyler de gerçek canım..." dedi Mert bilmişçe.
"Yarın da başka bir hikaye!!" dedim Tunç beni kucağına almışken.
"Çok mu hoşuna gitti ha fıstık?" dedi Mustafa. Hikayeyi onlar yazmış bana okumuşlardı. Düşüncesi bile korkunçtu bu olayların. Annemiz içeri girdi, çok şık giyinmişti. "Çocuklar, hadi yemeğe gelin.. Yıldönümümüzü kutluyoruz!"
"Olley be! Anne pasta yaptın mı?" dedi Mert aç aç. "Yapmaz mıyım benim güzel oğlum?"
"Anne! Ben Selmalara gitsem??" dedi Burak. "Hadi git bakalım, fazla geç kalma."
"İyi kalpli annem benim. Şu çocuklarına dikkat et hayalgüçlerine hakim olsunlar."
Odadan içeriye babam girdi. "Ne yapıyormuş benim çılgın ailem? Hadi yemeğe ya acıkmadınız mı?"
O anda mutluydum. Ailem yanımdaydı ve daha 6 yaşında bir çocuktum.*******. SON .********
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardeşler Birbirlerini Korurlar! (KİTAP OLDU!)
Chick-LitHiç bir kardeşi olmadan bu hikayeyi yazan ben, en derinden hissettim bu bağları, keşke bir kardeşim olsaydı! "Tek şansları deneyip görmekti.. O günden sonra emin olun kör olmayı isteyeceklerdi." 6 kardeş.. Kardeşler birbirinin en yakın dostla...