Bölüm 25- Özür Dilerim

12 3 0
                                    

Tunç:

Sudan çıkınca derin bir nefes aldım. Tam tekrardan nefes almış suya dalacakken yukarıdaki kurtarma ekipleri bana sudan çıkmamı söylediler. Beni kurtardılar. Onlara aşağıda Büşra'nın olduğunu söyledim.
   Kimse aşağıya inip yardım etmedi. Meğer saatlerdir suyun üstündeymişim, farkedememişim. Kafamı vurmuşum arabanın camına. Çok kan kaybetmişim. Tek sayıkladığım şey Büşra'ymış. Beni arabada sadece ikimizin olduğuna ikna ettiler. Ama sanki Cevdet de vardı diye hatırlıyordum. Bir dakika? Ben bir şey? Ben..
    Görevliye bakıyorum can havliyle beni sedyeye yatırmaya çalışıyor. Ve sonra ayağa kalkıp koşmaya çalışıyorum. Koşamıyorum. Sendeleyip duruyorum. Bu sefer üç görevli birden yatırmaya çalışıyorlar beni. Bırakıyorum kendimi. Hatta yere atıyorum vücudumu. Yaşamak istediğimi pek sanmıyorum. Yaşamak istemiyorum. Bu adamlar ve kadınlar niye beni kurtarmaya çalışıyor? Önce sormaları lazım.. 'Sanırım sizin için değerli olan birini kaybettiniz, sizi kurtarmamızı ister misiniz?' diye.. Gözkapaklarım ağırlaşıyor.. Yanımdaki adam, "ŞOK GEÇİRİYOR!" diye bağırırken gülümsüyorum. Kadın nabzımı kontrol ederken kahkahalar atıyorum kafamın içinde. Ama dışarıdan bir ölü gibi gözüktüğümün farkındayım.
      Bu kadar ciddi bir şey yok, diye söylenmek istiyorum. Çünkü bu kadar ciddi bir şey yok!
Ve, ambulansa bindiriliyorum. Serum takıyorlar, kafamın içinde ise ben Büşra'ya yeniden evlenme teklifi ediyorum. Cevabını tam duyamadım çünkü ya hani... O evet diyor, sonra sarılıyoruz. Daha sonra ben elime silahımı alıyorum, Cevdet'i öldürüp kaçıyoruz.
      'Sadece güvendim,' diye sayıklıyorum. Cevdet'e gerçekten güvendim mi? Belki.. Belki bir umut bu sefer mutlu oluruz diye düşündüm. Belki de cehennemden korktum. Onu da öldürmek istemedim. Ama ben Tunç'tum. Gerçi bundan sonra sadece bir akıl hastası olabilirdim. Kim yaşayabilirdi ki gerçeklerle?
    Sürekli aklımda Büşra'yı kurtarmak için kendimi suya batırmam gerektiği vardı. Ama yapamamıştım. Çünkü görevliler gelip beni almışlardı. Olduğum yerde titremeye başladım. Başka türlü tepkimi belli edemezdim. Titriyordum, sinirliydim. Beni hastaneden çıkardıkları anda gidecektim tekrardan o köprüye. Bulacaktım onu. Ölü bile olsa, çıkaracaktım onu suyun yüzeyine. Birlikte yüzecektik.
      Gözlerimi açtım. Doktor muayene ediyordu beni. "Çok acımış mıdır?" dedim. Doktorun yanındaki adam bana dikkatini verdi. "Merak etme çok acımayacak," gülümsedi. "Ya ben onu sormuyorum! Büşra'nın canı acımış mıdır diyorum!" Sinirlenmeye başlamıştım. Adam kaşlarını çattı. Yanındaki doktora fısıldadı ama bunları rahatlıkla duyabiliyordum. "Adamı benim odama getirin önlemleri aldıktan sonra," Ve gitti.
      "Ha doktor? Acımış mıdır boğulan bir insanın canı?" Doktorun yanlış bir cevap vermemek için kasıldığı belliydi. "Hayır." diyip kestirip attı. "Önemli de o yüzden sordum." Bana baktı. Yüzümü inceledi. "Sevgilin miydi?" Gülümsedim. Cevabını almış gibi önüne döndü. "Eşimdi." diye ekledim. Adamın ağzı açık kaldı. Sonradan kapattı ağzını.. "Kaybınız için çok üzgünüm. Ekipleri gönderdik cesedi bulmak için-" sözünü kesmiştim. "BÜŞRA'yı bulmak için!" diye bağırdım. O ölmemeliydi. Belki de Cevdet'in arabasında bir tane daha oksijen tüpü vardı? Büşra onu farketmiştir ve çıkmıştır yukarıya ha? Sonra aklıma Cevdet geldi. Yumruklarımı sıktım.
    O ölmeliydi. Ölmesi gereken oydu. Kesinlikle oydu. Ama her olayda birimizin acı çekmesi gerek ya, işte yine oldu. Yine öldürdü birimizi Funda. Funda..
     O kadın hayatımda gördüğüm en kötü kalpli kadındı. Kendi öz kardeşini, Selma'yı, öldürebilecek kadar. Belki de ölmemişlerdi? Selma ve Burak? Ne dersiniz? Hahah, ben de iyice kafayı yedim. Kiminle konuşuyorum ki? Sonra ortamı inceledim. O adamın odasına getirildiğimi farketmemiştim.
     "Ailenden, kimsenin kalmadığını belirtmek isterim öncelikle Tunç Fal. Mira Fal bugün Cevdet Asil ile birlikte uçak ile Londra'ya gittiler. Cevdet sizin üvey kardeşiniz sanırım? Burak ölmüş, cesedi bir kütüphanenin yakınlarında bulundu."
     "Selma??" diye merakla sordum. "Ona dair bir iz yok. Mustafa'nın kanseri tekrar ettiği için Amerika'daki hastaneye nakledildi. Çözüm orada aranacak. Funda ve Özcan," düşündü. Önündeki dosyaları incelerken, "Bir kadının onları evlerinde vurduğu yazıyor," "ÖLMÜŞLER Mİ YANİ?" "Evet,"
    Derin bir nefes aldım. Sonra Mira geldi aklıma.
  "Telefonunuzu kullanabilir miyim?"
Adam hiç şüphe etmeden uzattı telefonu. Mira'yı tuşlayacakken, unuttuğumu farkettim. Telefonu geri verdim. "Ben.. Unutmuşum," dedim. Adam yüzüme baktı yeniden. Bunu çok yaşamıyorduk, "Adınızı hatırlıyor musunuz?" Hah tabiki adımı hatırlıyorum.. "Iı- şey benim adım.." Aferin sana! Bir de unut her şeyi oh ne güzel olurdu!
    Adam telefonunda bir şeyleri tuşlamaya başladı.
"Size şöyle bir teşhis yapacağım, siz bu zamana kadar kendinize değer vermektense, kardeşlerinize değer vermişsiniz. Ama bu bir işe yaramamış.. Yine de hepsini teker teker kaybetmeye başlamışsınız. Ve bu sizi yormuş. Kendinizle ilgili bir şey bile hatırlamıyorsunuz.." Çenesini kaşıdı, "Ve bu tıbbi bir müdahale gerektirir. Sizi Manisa'daki akıl hastanemize sevk edeceğim. Umarım orada kendinizi bulursunuz.."
    Ne!
-------

3 yıl sonra;

  Erdem'e önümden çekilmesini söyledim. Hazırdım. O teklifi bugün edecektim. Kraliçeler gibi önümde duran kadına baktım. Adı Gözde'ydi. Seneler önce şizofreni teşhisi konulmuştu. Önünde eğildim. Bütün hastalar bizi izliyorlardı. Elimi arkamda tutuyordum.
    Bir anda elimi öne getirdim. Üstünde bir üzüm vardı. "Benimle evlenir misin, bu üzümü yer misin?"
dedim. Herkes delice kahkahalar atmaya başladı. Gözde bana dikkatlice baktı.. "Evet," tuttum kolundan çektim onu kendime. Ve bağırmaya başladım. Bu buranın milli marşı gibi bir şeydi..
"Biz hastanedeyiz!
  Biz kaybettik!
  Biz çok üzüldük!
  Biz unuttuk!
  Biz yeniden yaşıyoruz!
  Biz yeniden seviyoruz!
  Biz mutluyuz burada!
  Bize yemek verin bu arada!
  Biz çok acıktık,
  Yamyamlığa başladık!" Hahahahahahahah herkes gülme krizine girmişti. Hastanenin yemeklerini sevmiyorduk. Neredeyse biraz sonra karşımda oturan ve sessizce sayı sayan Nuri'yi yiyebilirdim..
   Kısacası buradaydım artık, ölene kadar..
Kapı açıldı içeriye Nurgül hemşire girdi. "Burak! Ziyaretçin var!" Adımı hatırlayamadığım için adımı Burak koymuştum. Bence çok iyiydi..
   İçeriye giren bir kadın, elinde de emzik emen bir oğlan bebek.. Masmavi giydirilmiş bu çocuk, ağlamaya başladı Erdem ona yaklaşınca. Erdem tek parmağı havada, konuşuyordu, gözleri dolarak.. "Ben oğlumu kaybettim. Bu kadarcıktı o da. Sonra da böyle oldum. Ona iyi bakın tamam mı hanımefendi?"
    Kadın hızlıca başını salladı. Sonra arkasından gelen adama bebeği uzatıp bana sıkıca sarıldı. Sarılırken ağlamaya başladı. Büşra öldükten beri- ah! Yine hatırlatmıştım kendime bunu! Hayır, Burak hayır! Krize girmek falan yok. Ellerimin ayaklarımın zangır zangır titrediğini hissediyordum. Gözde geldi ve önümdeki kadını ittirdi. "SENİN SUÇUN!" diye bağırdıktan sonra önüne eğilip kulaklarını kapattı Gözde. Onu bu durumdan kurtarmak zorundaydım. Yine kendimi düşünemezdim. Çıldırmak üzereydi. Hemen elimi masadaki haplara attım. Gözde'ye bir tanesini içirdim. Yavaşça yere oturduktan sonra ağlamaya başladı.. Hemşire gelmişti. Onu yatağa yatırdılar, aşısını yaptılar. Hemşire bana yaklaştı. Karşımdaki kadına fısıldarken duyuyordum onu. Bunu bana biri öğretmişti ama kimdi acaba ya?
     Hemşire, "Ona adı Burak'mış gibi davranın size soru sorarsa hepsine evet diyin, kendi kimliğinizden bahsetmeyin." Buna karşılık kadın tek bir laf söyledi. "Ben ondan özür dilemeye geldim."
Hemşire aramızdan çekildi.
    "Burak, bu benim oğlum. Nasıl beğendin mi yeğenini? Ona öğreteceğim seni, senin kahramanlıklarını.. Sen kendini binlerce kez feda ettin bizim için. Fakat artık kabus sona erdi. Artık bitti. Bitirdik. Hadi gel yanımıza."
   "O kim?" dedim gözümle işaret edip. "Cevdet."
   "Sen kimsin?" Gözünden bir damla yaş aktı. "Kız kardeşin, Mira." "Tanımıyorum!" dedim. Ona inanamıyordum! Ona inanmak istemiyordum. Bana yaklaştı. "Tunç, ne olur geri gel, özür dileriz, özür dilerim.."
    Tunç kim?

 Kardeşler Birbirlerini Korurlar! (KİTAP OLDU!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin