SEKİZİNCİ BÖLÜM

3.6K 425 162
                                    

Hava yolu şirketinin Dublin'deki şubesine geleli on dakika falan olmuştu. Sabahın ilk saatleriydi, hava daha şimdiden ısınmaya başlamıştı ve fazla sıcağa tahammülü olmayan ben memnuniyetsizlikle burun kıvırmaya başlamıştım bile.

Wicklow'dan akşam vakti yola çıkmıştık. Yaklaşık on iki - on üç saat süren otobüs yolculuğunun ardından, nihayet yarım saat önce Dublin'e ulaşmıştık. Aslında bu yolculuğu çok daha kısa süreli tutabilirdik - bir buçuk saat - fakat ne yirmi dokuz kişiyi sığdırabileceğimiz kadar çok sayıda aracımız vardı, ne de elimize böyle bir imkân geçmişti. Biz de mecburen diğer insanlar gibi toplu taşıma araçlarını tercih etmiştik.

Deick'in de bizimle birlikte gelmek istediğini belirtmesinin üzerine, ona cesaret vererek Renal'le konuşması gerektiğini söylemiştim. Birçoğu elbette ki bundan hoşnut olmayacaktı lâkin ben onu yanımda istiyordum. Bir başına diğerlerinin arasında kalması fikri hiç hoşuma gitmiyordu.

Şaşırtıcı derecede hızlı bir kararla, Renal bu isteğimizi kabul etti. Hem de bir saniye bile tereddüt etmeden. Hatta bizi desteklediğini bile söyledi. Zira ona göre Vhalaxları içimizde benimle birlikte en iyi tanıyan Deick'ti, birçok noktada bize tahmin edilenin de üstünde katkı sağlayabilirdi.

Böylece son anda yapılan kişi takviyesiyle birlikte kasabanın merkezine doğru yönelmiştik. İnsanlar dışarıda, birbirleriyle iletişim kurabilecekleri uygun yerlerde toplanmışlardı. Bize özellikle dikkat kesilen kimse olmadı. Bir - iki kişi yanlarından geçerken şöyle bir dönüp baktı, o kadar. Sanırım onlar da kasabalarına gelip yerleşen bu indie tarzdaki insanlar hakkında dedikodu çıkarmak için sabırsızlanıp duranlardı. Her yerde bu tip kişilerin bulunduğunu görmek beni çok şaşırtmadı. İster geleceğin akıl almaz yenilikleriyle birleşen dünyasında yaşayın, isterseniz de karanlık çağlarda hüküm sürün, insan her yerde aynıydı. Merak ve bir şeyleri tüm ayrıntısıyla öğrenme isteği her devirde gözlenebiliyordu.

Kasabadan çıkıp şehre doğru ilerlerken, gözlerimde hâlâ Breccan'ın görüntüsü canlanıyordu. Bunu kendisine yapmış olduğuna inanamıyordum. Nasıl olup da Raiden'a böyle bir şey için izin vermişti, aklım almıyordu. Onu tanıdığım ilk andan itibaren, bende olumlu bir izlenim bıraktığı söylenemezdi. Hatta üstü kapalı konuşmalarının ve imalı bakışlarının canımı sıktığı bilinen bir gerçekti ama tüm bunlara rağmen, o da tıpkı diğer tüm Tasarımlar gibi, göz kamaştıran bir güzelliğe ve karizmaya sahipti. Bir insan bütün bunlardan vazgeçip, artık insan olduğu konusunda bile çelişkiye düşülen bir varlığa dönüşmek ister miydi?

Demek ki kişisel hırslar ve körü körüne bağlanılan saplantılı arzular, bir yerden sonra insanın aklı başında karalar almasına müsaade etmiyordu. O da aynen böyle bir durum içerisine düşmüştü.

Şimdi istediği tek şey bendim. İkizimin Deick'ten önceki göz bebeği, beni bulma ve yaşanılan şeylerin hesabını bana kesme konusunda epey kararlıydı. Ve bana ulaşana dek de ortalığı ayağa kaldırma isteğinden vazgeçmeyecekti. Biliyordum ki, benim zaafım olan şeylerin gayet güzel bir biçimde farkındaydı. İnsanların üzerine saldığı korku ve acımasızlık artarken, benim daha fazlasına tahammül edemeyip ortaya çıkacağımı düşünüyordu.

Yanıldığı söylenemezdi...

Şimdi yaptığım şey de tam olarak bu değil miydi zaten?

İç geçirip bizden önceki adamın işini halletmesini ve biletini alıp cüzdanına yerleştirmesini izledim. Şimdi bizim haricimizde şubenin içi tamamen boştu. Zaten bu hâldeyken bile oldukça kalabalık görünüyorduk, fazladan kişilere pek gerek yoktu.

"Evet, sıradaki kişi lütfen?"

Her gün aynı şeyi yapmaya alışkın olan, monoton bir kadın sesi gişenin ardından yükseldi. Hepimiz öncelikle birbirimizi izledik, kimin öne çıkıp da konuşmaya başlayacağını bir türlü kestiremiyorduk. Bu durgunluğumuz görevlinin de dikkatini çekmişti besbelli, oturduğu yerden hafifçe ayağa kalkıp başını uzattı ve bir kez daha aynı cümlesini tekrarladı.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin