KIRK İKİNCİ BÖLÜM: FİNAL - BİRİNCİ KISIM

1.9K 300 40
                                    

Veee geldik final bölümüne...😊

Bu bölüm biraz uzun olduğu için üç kısma ayırıp öyle yayımlamak istedim. İlk iki kısım biraz kısa olacak, şimdiden söyleyeyim. 😉 Herkese keyifli okumalar diliyorum. Ayrıca finalden sonra kapanışı yapacak bir epilog bölümümüz de var, bunu da hatırlatayım.. 😊

Görüşmek üzere.. 👋


Rutubet kokan, tenimi yapış yapış yapan nemli koridorda Xawie’nin zorlamasıyla yürürken, burasının halka açık olan yukarı katlardan çok farklı olduğunu bir kez daha fark etmiştim. Nefes almak oldukça güçtü, bunun ne kadarının mekândan kaynaklandığını bilemiyordum. Fakat her ne kadar burada bir restorasyon çalışması başlamamış da olsa, çok sık olmamakla birlikte aralıklı olarak açılmış hava kanalları mevcuttu. Yani, soluğumun kesilmesinin nedeni kapalı olan ortam değil, içine düştüğüm durumdan kaynaklanan stresin getirisi olan korkumdu.

Yavaşladığım için beni hızlanmaya teşvik eden Xawie’nin iri elleri sırtıma baskı uyguladığında, temasıyla birlikte öne doğru eğilirken belim büküldü ve dudaklarımdan rahatsız olduğumu gösteren bir inleme kaçtı.

“Canın mı yandı?” derken sözlerine yansıyan alayla birlikte gözlerimi yumdum. Aklımdan birbirinden bağımsız onlarca düşünce geçiyordu ve her biri de onun ve onunla birlikte olan diğer mutasyonların zararına olacak türde şeylerdi, ne var ki şu an tüm bunları uygulamaya geçemeyeceğimi biliyordum. Tehdit altındayken ve özellikle de size yapılan bu tehdit bir başka canlının yaşamını kapsıyorsa, mecburen size söylenen her sözü yutup, üzerinize uygulanan gerek psikolojik, gerekse fiziksel baskıya göz yummak zorunda kalıyordunuz. Tıpkı şu anda benim olduğum gibi… “Bu daha hiçbir şey değil. Bir bilsen sana neler yapacak? İşte o zaman keşke Raiden değil de, o savaş alanında ben ölseydim diye sızlanacaksın. Fakat ne derler bilirsin, son pişmanlık fayda etmez.”

İnce bir çizgi hâlini almış dudaklarımı sımsıkı kapattığım için tek bir söz bile söylemedim ona karşı. Çünkü biliyordum ki, karşılık verdiğim her an daha fazla üzerime oynayıp beni kışkırtmaya çalışacaktı. Ve sonunda dayanamayıp güç kullanmaya kalkışacağımı zannediyordu galiba.

Ne yaparsa yapsın, onu sevindirmeyecektim. Ses çıkarmayarak başıma gelecekler hakkında kendimi yiyip bitirdiğimi falan düşünüyor olabilirdi ve açıkçası bu benim işime gelirdi. Zira o bilmiyordu ama kısa süre sonra başta Kaen ve Jasen olmak üzere ekibin geriye kalan bütün üyeleri burada toplanacaktı. İşte ben de o zaman şu an takındığım çaresiz ve zavallı kız maskesini bir kenara fırlatıp kendim olabilecektim.

Bunun için de tek isteğim, birilerinin mutasyonların rehin aldığı bu sıradan insanlara zarar gelmeden onları dışarı çıkarabilmesiydi. Eminim ortalık kızıştığında Breccan onları düşünecek vakti bulamayacaktı.

Omzumdan sertçe dürtüldüğümde, sol elimi uzatıp duvardan destek aldım, yoksa yere kapaklanmam an meselesiydi.

“Yürüsene be kızım! Bu uyuşukluğun niye? Böyle yaparak paçayı kurtaracağını sanıyorsan, hiç boşuna ümitlenme. Başına gelecekleri bir bir çekeceksin.”

Xawie’nin homurtusuna aldırmadım. Çünkü tam o anda yanıma getirdikleri Deick’le birlikte parmaklarımı sıkıca bastırdığım taş duvarı şaşkınlıkla izlemekle meşguldüm. Çatlak ve yarıkları andıran şeylerin aslında bir tür çizim olduğunu çok sonra algılamıştı beynim. Onlarca figür resmedilmişti duvarlara. Ve her biri, bir diğerinin tamamlayıcısı olacak şekilde nakşedilmişti sert yüzeye.

“Bu da ne?” diyen Deick de en az benim kadar hayretler içerisinde kalmıştı. Bakışları her kareden sonra biraz daha kararmaya başladı. “Cyra?” sesine bulaşan rahatsız tını onun gibi beni de yarı karanlık koridorda boğucu bir hisle sarmaladı. “Farkına vardın mı? Ne olduğunu anladın mı?”

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin