OTUZ ALTINCI BÖLÜM

2.2K 309 71
                                    

"Kapadokya... Bir diğer adıyla Güzel Atlar Ülkesi. Büyülü bir hikâyeye ilham olacak kadar değerli ve özel topraklar..."

Rehberimiz bize kendi düşüncelerini aktarırken, biz de altımızda uzanan manzarayı ağzımız açık bir vaziyette seyrediyorduk. Alana ulaşmamızdan bir buçuk saat sonra nihayet gruplar hâlinde balonlarımıza binebilmiştik. Havalanmaya başlarken öyle heyecanlanmıştım ki, Jasen'in elini neredeyse parmaklarını kırabileceğim bir şiddetle sıkmaya başlamıştım.

İlk kez böyle bir deneyim yaşıyor olmanın verdiği heyecan yalnızca bana mahsus değildi. Balondaki on beş kişi de aynı duygular içerisindeydi. Ağabeyime baktığımda, parlak, mavi gözlerinin hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için dikkat kesildiğini gördüm. Doğrusu hepimiz aynı durumdaydık, bir kişi hariç...

Deick balona bindiğine bineceğine pişmanmış gibi başını Kaen'in omzuna doğru gömmüş, bekliyordu. Yine yükseklik korkusu baş göstermişti. Üstelik bu kez tedbirli davranıp onu rahatlatacak ilaçlardan almasını da sağlamıştık, ancak bana öyle geliyordu ki, her şey kafada bitiyordu. Onun durumu fazlasıyla psikolojikti. İsterse bunu aşabileceğini defalarca anlatmama rağmen, bu konuda öğrenilmiş çaresizlik terimini en dibe kadar yaşamaktan yanaydı görünen o ki.

Bu muhteşem manzarayı her soluğumda içime çekerken, Jasen kollarını belime dolayıp başını omzuma yerleştirdi.

"Yıllarca böyle bir şeye tanık olmak istemiştim hep. Andhalath'dayken hiçbir sabah, güneşin doğuşunu izleyemezdik. Bizim için her şey karanlıktı. Yapay ışıklandırmaları saymıyorum, elbette oradaki yaşantımız boyunca o mühendislik harikası buluşları kullandık ve bunun nimetlerinden yararlandık fakat asıl doğa bambaşka bir şey.

Şu sadeliği, şu güzelliği başka nerede bulabilirsin ki? Hangi teknoloji bunu tam anlamıyla karşılayabilir?"

Ellerimi ellerinin üzerine koyduğumda gülümsedim. Jasen de en az benim kadar tabiata âşık biriydi. Dolayısıyla söylediği her şeyi çok iyi anlayabiliyor ve de hissedebiliyordum.

"Belki yıllarca böyle bir şeyin özlemini duydun ama bak, şimdi burada, doğduğumuz topraklardan çok uzak diyarlarda bu muazzam olaya birlikte şahit oluyoruz. Benim için çok daha anlamlı bir tecrübe oldu bu."

"Benim için de aynı şey geçerli," derken yanağıma bir öpücük kondurdu. "Ve bunun için neredeyse o çarpık ırk mutasyonlarla birlikte, üzerine alınma fakat Şeytan'ın ekürisi olan Vhalaxlara şükranlarımı sunacağım."

Kıkırdarken başımı salladım.

"Merak etme, hiç alınmadım."

Aşağı yukarı iki saate yakın gökyüzünde asılı olarak dolaştık. Kat ettiğimiz her metrede hayranlığımız giderek artıyordu. Bir an için buraya neden geldiğimizi unutur gibi olmuştuk hepimiz de. Sanki diğer turistler gibi, sırf yeni yerler keşfetmek, yeni maceralara atılmak için buraya kadar gelmiştik.

Lâkin yavaşça alçalıp kontrollü bir şekilde yeniden toprağa ayak bastığımızda, asıl gayemiz herkesin benliğine gizliden süzülüp kendisini zerk etti. Az önce kesinlikle hiçbir yapmacıklığı barındırmayan gülümsemelerimizin yerini, şimdi dikkat ve denetimle harmanlanmış ifadelerimiz devralmıştı.

"Bir sonraki durağımız Paşabağları ve Zelve Antik Kenti," diyen rehber gözetimi altındaki insanların bir araya toplanmasıyla otobüse doğru yönlendirdi bizi. "Peribacaları meraklısı olanlar var mı acaba aranızda?"

Neredeyse bizim grubun tamamından "Evet" diye mırıltılar duyuldu. Rehber sahiden heyecanlandığımızı düşünüyor olmalıydı ki, iki küçük noktayı andıran gözleri memnuniyetle kısılıp iyice görünmez oldular. Sanırım bunu kendi kişisel meslek başarısı olarak algılamıştı. Yer yer bize yaptığı bilgilendirmeleri pür dikkat kesilmiş bir hâlde dinlememizi tamamen buraya olan ilgimize bağlayıp, her kelimesini ağzından çıktığı anda yutup sindirmek için beklerken giderek keyiflenmeye başlamıştı.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin