OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM

1.8K 291 75
                                    

(Merhabalar!
Arkadaşlar Kusursuz - Eski Dünya'nın finaline az bir zaman kaldı. O yüzden bundan sonra geriye kalan bölümleri daha geç aralıklarla yayımlayacağım, bilginiz olsun.
Keyifli okumalar diliyorum.. 😊)

Arkamda kalan Deick hâlâ açıklığa çıkamadığı için neler olduğunu göremiyordu. Üstelik elini sırtıma yerleştirip bir an evvel ilerlemem için de beni teşvik etmeye çalışıyordu. Ama ben kıpırdayamıyordum bile. Xawie'ye odaklanan gözlerim hissettiğim şaşkınlıkla dolup taşmıştı. Güpegündüz burada, insanlar tarafından görülme pahasına dolaşıyorlardı. Ve bu kesinlikle umurlarında bile değildi.

Xawie'nin ağır adımlarla gerileyip kendisini odanın merkezine doğru çekmesi, kendime gelmemi sağladı ve Mutasyonlardan bana en yakın olanı üzerime doğru gelirken aceleyle Deick'e doğru hareket ettim.

"Çabuk geri dön. Diğerlerine söylemeliyiz. Buradalar."

"Ne?" söylediklerimi ilk başta algılayamayan Deick, kolumu geriye uzatıp büyük bir güçle elini sıktığımda irkildi. "Ta-tamam. Hadi."

Elimi tutup koridorun el verdiği ölçüde koşmaya başladı ama Mutasyonlar da boş durmuyorlardı. Daha birkaç metreyi ancak aşabilmiştik ki, pençeyi andıran bir el uzanıp tişörtümü yakaladı, hemen sonrasında da belime dolanan kol beni taş duvara deyim yerindeyse neredeyse çivileyip bıraktı.

Boğazımın derinliklerinden kopup gelen bir çığlık, dudaklarımdan dışarı döküldüğü anda Deick koşmayı bıraktı ve bu kez geriye, bana doğru hızla yaklaşmaya başladı.

"Bırak beni!" diye bağırdım Mutasyon'a, kaslı kolu demir sertliğinde bir mengene gibi beni sıkıştırmıştı. "Seni sersem yaratık, çabuk bırak beni!"

Ağzından köpükler saçan kuduz bir hayvan gibi hırlarken yumruk şeklini almış elini hızla ileri doğru savurdu, başım vücudumun tamamının yaslandığı pürüzlü kayaya sertçe çarptığı esnada, kafatasımın içinde milyonlarca şimşek aynı anda çaktı. Bir renk cümbüşü gözlerimin önünde dalgalanırken, daha kendim farkına varamadan ellerim havalandı.

Görüş açım net değildi, fakat buna aldırmadan kendimi az önceki geniş odadaki ışıklandırmaya odaklamıştım. Kabloların içerisinde hareket hâlinde olan saf elektriği hissettiğimde bir saniye bile düşünmeden onun avuçlarımda biriktiğini varsaydım ve gözlerimi kırpıştırıp bakışlarımı beni öldürme pahasına sımsıkı tutan Mutasyon'a çevirdim.

Her şey saniyeler içinde olup bitti. Bedenimdeki tüm sinir ve damarlardan akan enerji Mutasyon'a iletildiği sırada, büyük bir güç dalgası yüzüne çarpmış gibi geriye doğru savruldu ve hemen arkasındaki işbirlikçi yandaşlarının ayaklarının ucuna düştü.

Acıyla ulurken bir dizi hakareti sıralamayı da unutmadı. Bedeni kıvrılıp kasılıyor, dişli kapanlar gibi sürekli açılıp kapanıyordu âdeta.

"Başka?" soluk soluğa mırıldanırken gözlerimi önlerinde bir filmin en can alıcı sahnelerinden biri canlandırılıyormuş gibi izleyen mutasyonların üzerinde gezdirdim. "Aranızda başka elektrik akımına kapılıp da pişmek isteyen var mı?"

"Elektrokinezi mi yaptın?" Deick başımın hizasına kaldırdığım ellerime yarı hayret, yarı hayranlık dolu bakarken fısıldadı. "Daha önce yalnızca teori üzerinde çalıştığımız bir konu daha! Ve sen buna rağmen ilk denemeni başarıyla sonuçlandırdın."

"Evet, galiba," ağzımın içinde gevelerken bir an olsun dikkatimin dağılmasına izin vermedim. Her an bir yanımdan atağa geçebilirlerdi ve ben hazırlıklı olmak mecburiyetindeydim. "Ne var ki daha fazlasını yapacağımdan şüpheliyim. Aşırıya kaçıp bütün yeraltı şehrini tahrip etmek istemiyorum. Hem sadece buranın altını üstüne getirmekle kalmaz, aynı zamanda şu an başka koridorlarda gezinen bizim ekibe ve diğer sıradanlara da zarar verebilirim. Doğrusu bunu yapmaya hiç niyetim yok."

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin