YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM

2.2K 345 91
                                    

Rüya bitip de ben yataktan fırladığımda, sabahın ilk ışıkları yeryüzünü aydınlatmaya başlamıştı. Birkaç saniye boyunca ayakta, hareketsiz bekledim. Sanki Raiden şu kapıdan yeni çıkıp gitmiş gibi hissediyordum.

Gürültü yapmamaya özen göstererek odanın içerisinde dolandım. Ev bu saatlerde derin bir sessizliğe gömülmüştü, tıpkı gördüğüm düşte olduğu gibi, Haileen hâlen uykudaydı.

Parmak uçlarımda yürüyüp alt kata indim ve yine ses çıkarmamak için itinayla hareket edip mutfağın cam kapısını araladım. Gün henüz yeni başlıyor olduğundan hava diğer saatlere kıyasla biraz daha serindi.

Önceki gün gölgesinde uykuya daldığım ağacın altına oturdum ve kafamı toparlamak için çabaladım.

İkizim ne zaman istersem, onu yardımıma çağırabileceğimi söylemişti. Ve kendisinin de bu davete icabet edeceğini…

Hah! diye soğuk bir kahkaha atan mantığım bana delirmişim gibi baktı. Ben bile bu kadar saf olduğunu bilmiyordum. Ona nasıl inanırsın? Sadece birkaç kez rüyalarına girdi ve ölü hâliyle bile seni kendisine tekrar bağlamayı başardı.

Raiden’ı tanımıyormuşsun gibi davranmayı kes artık! Aklını bulandırıp seni iyice delirtmek istiyor. Sen de ona yardımcı oluyorsun üstelik! Zihnini bu kadar savunmasız bırakma. Sana bu kadar çabuk ulaşabileceğini düşünmesin…

Daha şimdiden kendimle bir çatışmaya gireceğim belli olmuştu. Ama ne yalan söyleyeyim, doğrusu bu kez hislerim tam olarak ikiye ayrılıp karşıma dikilmiyorlardı. Ağır basan yanım mantığımdı. Hakikaten de kendimi ikizim konusunda fazla takıntılı bir hâle getirmiştim. Hâlen yaşadığım vicdan azabı bu mevzuda bayağı bir yük olur olmuştu bana, git gide omuzlarımda taşıyamayacağım denli ağırlaşan bir yük…

Fakat her şeye rağmen, duygularımın dilinden konuşan tarafım bir şans daha istiyordu. Tek bir şans… Zaten şu an kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Denemekten ne zarar gelirdi ki?

Kendi açımdan işler iyice sarpa sarmadan derin bir nefes aldım ve bunu yalnızca emin olmak için yaptığımı açıkladım her iki yanıma da. Şu an burada her ne olacak olursa olsun, konu kapanacaktı. Son noktayı koyacaktım ve bir daha da asla üzerine düşmeyecektim.

“Raiden?” adını zihnimde zikrettiğimde gözlerimin biri açık, diğeri kapalı bir hâldeydi. “Dediğin gibi olsun. Şu an yardımına ihtiyacım var. Bana Breccan’ın ve de diğerlerinin nerede saklandıklarını söyleyebilir misin? Sen mutlaka bunu biliyorsundur. Her şeyden haberdar olmanı hâlâ anlamış değilim, bunu nasıl yaptığın hakkında hiçbir fikrim yok ama şimdilik bunu es geçebilirim.

Eğer benimle dalga geçmiyorsan ya da ben kendi kendime senin bir şekilde hâlâ var olduğunun hayaline kapılmıyorsam, hemen gel. Seni bekliyorum…”

Ağacın dallarına konan kuşların cıvıltısından başka bir şey duyulmuyordu. Normalde hızla akıp giden zaman sanki yavaşlamış, saniyeler olduğundan da ağır bir şekilde işler olmuştu. Orada ne kadar öylece bekledim, Tanrı bilirdi. Kendimi âdeta her şeyden soyutlamıştım. Evin duvarları boş ve soğuk gözlerini üzerime çevirmiş gibi, beni rahatsız eden bir görüntü almaya başladığında, pes edip oturduğum yerden kalktım.

“Pekâlâ,” dedim göle doğru bakarken. Bugün Washington Gölü ayrı bir güzel görünmüştü gözüme. Sanki mavi rengi daha bir canlı hissedilir olmuştu. “Benden bu kadar! Artık kendimi bu hususta daha fazla zorlamayacağım. Bu sadece bir düştü. İnsanlar genellikle rüyalarında gerçek olmayan şeyleri görürler, benimki de onlardan yalnızca biriydi.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin