Henüz gün ağarmadan eve döndük. Kapıdan girip de kendimi geniş koltuğa attığımda tamamen tükendiğimi hissetmiştim. Vücudumun belden üst kısmı sanki koparılıp ayrılmıştı benden. Hani utanmasam, şimdi her yana dağılıp oraya buraya gelişigüzel oturan ekibin içinde sızlanıp duracaktım.
Fakat acziyetimi göstermekten yana olmadığım için sesimi çıkarmadım. Bir ara ağrım atar gibi olduğunda da, kimsenin telaşa düşmesine mahal vermeden istirahat etmek istediğimi söyledim.
"Sen git dinlen bebeğim," derken Kaen de benimle birlikte basamaklara ulaşmıştı. "Yorgunsun. Zaten hemen bir şey yaptığımız falan yok. Dediğin gibi, artık bütün dikkatimizi Breccan denen o mutasyonun üzerine vermeliyiz. Onu durdurursak, efsunlu gibi peşinde dolanan yandaşları da bir şaşkınlık içerisinde olacaklar. Ne yapacaklarına karar veremeyecekler. Böyle bir durumda ise onları ortadan kaldırmak en doğrusu olacak.
Sen toparlanana kadar biz Deick'le bir şeyler bulabilir miyiz diye bir çalışalım bakalım. Belki bizi Breccan'a götürecek bir ipucuna rastlarız."
"Tamam. Ben de en kısa sürede yanınıza geleceğim."
Odaya girip de kendimi yatağın üzerine attığımda gözlerim neredeyse kapanmak üzereydi. O kadar bitkindim ki, hani titizliğe önem vermeyen bir kız olsam, o hâlimle uykuya dalabilirdim.
Ancak bu şekilde o tertemiz çarşafların arasına girmek istemiyordum. Koskoca bir günün bütün yorgunluğu üzerime yapışıp kalmıştı. Bundan hemen kurtulmam gerekiyordu.
Oflaya puflaya ayağa kalkıp tişörtümü çıkarmak için kolları sıvadım. Bu çok basit görünen hareket bile şu an benim için fazlasıyla sıkıntı veren bir durumdu. Dişlerimi sıkıp başıma takılıp kalan yakayı çekip çıkarmak için kendimle bir savaş veriyordum.
"Hay ben senin-"
"Benim güzel kızımı deliye döndüren şey de ne?" hâlâ çıkaramadığım tişört gözlerimi kapatıyordu, Jasen'in sesini duyunca utanarak bu kez tekrar giyinmeye çalıştım. Fakat bu panik dolu hareketlerimi gören Jasen güldükten sonra yanıma yaklaştı ve tişörtümden tutarak onu çıkarmamda bana yardımcı oldu.
"Teşekkürler," diye geveledim, yanaklarımdaki yanmadan anladığım kadarıyla kıpkırmızı kesilmiştim.
"Ne demek! Her zaman emrine amadeyim tatlım," diye kıkırdadı ama vücudumdaki sargıyı görünce gülümsemesi kayboldu. Parmakları belli belirsiz göğüs kafesimde dolaşırken gözlerini bana çevirdi. "Her defasında böyle mi olacak? Reta baygın bir hâlde yatıyor. Şükürler olsun ki kurşun karaciğerine isabet etmemiş. Durumu çok ciddi değil.
Sen ise son iki seferdir sürekli yaralanıyorsun. Ve her seferinde bu daha büyük bir çapta oluyor.
Korkum hiç bitmeyecek mi? Ölümün ellerinden çekip aldık seni. Neredeyse kaybediyorduk. Ama bunun rahatlığını bile yaşayamıyoruz. Her an tehlikenin tam ortasına düşüyorsun.
Bitsin artık Cyra. Buna bir son verelim," beni yatağın üzerine oturttuktan sonra hızla odadan çıkıp gitti. Neden böyle davrandığına akıl erdirmeye çalışırken, bir yandan da söylediklerini düşünüyordum. O her ne kadar güçlü ve soğukkanlı biri gibi dursa da, acıyı da, korkuyu da en derinlerine kadar yaşayan bir insandı. Dolayısıyla onu gerçekten de çok iyi anlayabiliyordum. Ve ben de aynı onun gibi, artık bunun bir son bulmasını istiyordum.
Geri döndüğünde elinde ıslak bir havlu vardı. Beni incitmeyecek şekilde sargının açıkta bıraktığı yerleri silerken yüzü yine gerilmiş, hatları sert bir şekilde belirginleşmişti. Hiçbir zaman onu izlemeye doymayacağımı biliyordum, üzerimde bağımlılık yaratan bir etkisi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #2- Eski Dünya
Science FictionBütün dengeler değişti, Yeniden Doğuş'un dünyasında hayat sona erdi... Savaştan sağ çıkmayı başaranlar, Eski Dünya'ya yolculuk edip yaşamlarına kaldıkları yerden devam etmenin çabası içerisindeler. Peki her şey istedikleri gibi olacak mı? Rhilinler...