KIRK BİRİNCİ BÖLÜM

1.8K 308 34
                                    

Raiden’ın Deick’le etrafımızda dönüp durması dikkatimi dağıtsa da, hiçbir şey olmamış gibi Xawie’yle konuşmaya devam eden Breccan’dan gözlerimi ayırmamaya özen gösteriyordum. Bir müddet daha karşısında köşeye sıkışmış bir insan profili çizebilirdim, bu sorun değildi. İkizimin söylediği kadarıyla az sonra ağabeyim ve geride kalan herkes burada toplanmış olacaktı. Ve işte o zaman, Eski Dünya’ya taşıdığımız bu amansız düşmanlığa nihayet kesin bir nokta koyabilecektik. Yani bütün ümidim bu yöndeydi; yoksa başka bir ihtimali, bu husumetin burada da sonlanmayacağı olasılığını aklıma getirmeye hiç mi hiç niyetimin olmamasıyla birlikte cesaretim de yoktu.

“Tanrım,” Raiden avuçlarını yüzüne bastırıp sadece benim ve Deick’in duyabildiği sesiyle iç çekti. “Acaba senin şu esmer çocuk biraz daha heyecanlanabilir mi? Kalp atışları başıma tonluk bir balyoz vuruluyormuş gibi çınlıyor kulaklarımda.”

Dudağımı ısırırken göz ucuyla kemerli kapıya baktım. Ben Jasen’i göremiyordum ama orada bir yerde olduğunu biliyordum.

“Senin için söylemesi kolay,” diye mırıldandım. “Ne de olsa istemediğin takdirde kimseye görünmüyorsun. Hiçbiri senden haberdar değil.

Fakat Jas öyle mi? Şu an ne kadar kritik bir durumda olduğunun farkında değil misin?”

“İstersen onu da öldürelim,” derken sırıttı. “O zaman onun için endişelenmene falan gerek kalmaz. Kimseden zarar da göremez. Oh, mis!”

Kendi canımın da pek emniyette olmadığı bir ortamda, ikizimin söylediği son cümlelerden sonra küplere bindim.

“Yemin ediyorum ne yapar eder o çeneni kırmanın bir yolunu bulurum Raiden. Şaka mı yaptığını sanıyorsun? Bu nasıl bir espri anlayışı öyle?”

“Sinirlenince ayrı bir güzel olduğunu daha önce söylemiş miydim kardeşim? O gözlerin kocaman açılınca nasıl da etkileyici görünüyorsun? Gerçi ben her zaman kahve gözlerin hastası olmuşumdur ama-”

“Sussan artık!” diye dişlerimin arasından sinirle konuştum. “Bir ruha göre fazla neşeli değil misin sen? Biraz empati kurmayı dene. Ne bileyim, hiçbir şey yapamıyorsan bile kapa çeneni ve yanımda bekle.

Ben burada tedirginlikten kalp krizi geçirme raddesine geldim, sen bana nelerden bahsediyorsun?”

Dudaklarını büküp saçlarını gelişigüzel karıştırdı.

“Ben de tam olarak üzerine yapışıp kalan o kaygılı ifadeyi yok etmek için böyle çenesi düşüklük yapıyorum ya? Yoksa bir kilometre ileriden bakan biri kuyruğunun titrediğini görecek!”

“Acaba beni öldürmeyi hayatının amacı olarak benimsemiş bir Mutasyon’un tam karşısında beklediğim için olabilir mi?” derken olabildiğince ikizimi küçümseyen bir tavır takınmıştım. “Sonuçta ölüme gözü kapalı atlayan biri değilim, bunun farkındasın değil mi?”

Raiden bana ters ters baktıktan sonra yanımdan geçip Breccan ve Xawie’nin hemen arasındaki küçücük boşluğa yerleşti. Yüzündeki soğuk ifadesine rağmen o açıdan kendi cesedini gördüğünde bir saniyeliğine gözlerine yerleşen ifadeyi seçebilmiştim. Ölümünü çoktan kabullenmişti, hatta bunun o sancılı zamanlarını aşıp bu konuda espriler bile yapabiliyordu, fakat bir daha uyanmayacağına inandığı bedeninin bu kadar göz önünde sergilenmesi onu fazlasıyla etkilemişti. Belki de yaşarken ne kadar güçlü olduğunu herkesin dilinden duymaya alışkın olduğundan, şimdi kendisine göre çok daha düşük bir seviyede olan mutasyonların karşısında yenik duruma düşmüş olmasıydı onu kahreden…

Neredeyse maddeleşmiş gibi görünen sağ elini uzatıp cesedinin soğuk yüzünde gezdirdi parmaklarını. Kaşlarını çatmış, sanki bir şeylere anlam katmaya çalışıyordu. Belki de varoluşu sorguluyordu sessizce, kim bilir? Ama her neyse, bunun onu yine eskiden olduğu gibi ciddi ve sert birine çevirdiğine kendi gözlerimle şahit oldum. Küçücük, çok kısacık bir zaman aralığında gözlerine yine o mağrur hâlinin yansımaları yerleşmişti.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin