ONUNCU BÖLÜM

2.8K 407 186
                                    

Buraya kadar deme zamanı değil henüz... Mantıklı yanım uykusundan uyanıp benimle birlikte yanımda koşarak yer aldı. Hemen teslim olamayız. Durmak yok, sınırlarımızı zorlayana kadar ilerleyebildiğimiz kadar ilerleyeceğiz, tamam mı?"

Kendimi de buna ikna ederek hızımı kesmeden yol almaya devam ettim. Gerçi her an üzerime çöreklenip beni etkisiz bırakabilirlerdi fakat galiba biraz oyun oynamayı amaçlamışlardı. Bana karşılarında ne kadar acınası ve güçsüz olduğumu göstermek istiyorlardı.

O zaman ben de onlarla birlikte bu oyunu oynayacaktım. Beni kolay lokma olarak gördüklerine pişman olacaklardı.

Bir fırtına çıkarsak fena olmaz, diyen duygusal yanım keyifle gülümsedi. Kanatlarını açamayacak kadar zor bir durumda kalırlarsa, mecburen iki ayakları üzerinden izimizi sürmeye çalışacaklar ve o zaman şartlar eşitlenecek.

Gerçi dört adama karşı nasıl eşit bir konumda olabilirdim, orası tartışılırdı fakat yine de şu andakinden daha adilane bir ortam sağlanmış olurdu.

Gözlerimi yummamın mümkün olmadığını bildiğimden, kendimi yatıştırmaya çalıştım ve gereksiz her düşünceden kendimi azad ettim.

Zihnim berraklaşırken, ne istediğimi fısıldadım gökyüzüne.

Lâkin geçen saniyelerin ardından hiçbir şeyin olmadığını gördüm. Neden işe yaramıyordu acaba? Küçücük bir esinti bile çıkaramamıştım!

Gerçeklikten uzaktayız, mantığım etrafında dönüp her bir metrekareyi itinayla inceledi. Burası aslında yok. Senin zihninde yarattığın bir yer. Bu yüzden de etkili olamıyoruz...

Lanet olsun, bir zihnimde kapalı kalmadığım kalmıştı!

Bu durumda tabana kuvvet kaçmaktan ve saklanabileceğim bir yer bulma umudundan başka elimden bir şey gelmiyordu.

"Daha yorulmadın mı Cyra?"

Breccan'ın kıkırtı dolu sesi çok yakınımdan geldi. Başımı çevirip baktığımda aramızda sadece metreler kaldığını fark ettim. Panik her kalp atışımla birlikte bedenime doğru yayılırken dişlerimi sıktım. Benim de lehime olan bir şeylerin gerçekleşmesi gerekiyordu artık. Sonsuza dek onlardan kaçıp saklanamazdım.

Nihayet ormanı andıran bir bölgeye geçiş yaptım. Yine solgun ve yalnızca griden ibaret olan renkler karışımı bir yerdeydim. Burada canlılığı temsil eden tek şey, üzerimde ve hemen arkamda takipte olan mutasyonların renkli kanatları ve gözleriydi. Kendi vücudum bile küllerle sıvanmış gibi, hastalıklı bir tona bürünmüştü.

"İşte en sevdiğim bölüme geldik," haykırarak gülen mutasyon, üzerimde uçanın yanına geldi. "Frich, hazır mısın dostum, bence çok eğleneceğiz."

Frich iğrenmeme neden olan bir sesle kahkaha attı.

"Elbette hazırım Loey, keşke patlamış mısırımız da olsaydı! Çünkü az sonra çok güzel bir komedi filmi izleyeceğiz."

Söylediklerine bir anlam vermeyi bir kenara bırakıp kıvrılan yolda dikkatle ilerledim, bana fazla yaklaşamayacakları şekilde, özellikle alçak dallara sahip ağaçların kıyılarından koşuyordum.

Şu lanet kanatları dallara takılıp kalsa ya! diye sızlandı duygusal tarafım. Şişe geçirilmiş et parçaları gibi göründükleri o anın hayaliyle yaşıyorum artık!

Eh, durup öyle bir şeyin gerçekleşmesini umacak kadar geniş bir zamanım yoktu. Bu sebeple ormanın bana sağlayacağı avantajları kendime gard alıp saklanacak bir yerler aramayı sürdürdüm.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin