OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

1.9K 308 109
                                    

Evdeki mutluluğu anlatmanın mümkünatı yoktu. Neredeyse desibel rekorları kıracak seviyede sesli kahkahalar ve sevinç naraları atılıyordu.

“Demek Türkiye, ha?” Deick uykudan yeni uyanmıştı ve şişmiş gözlerini ovuştururken esniyordu. Bu yüzden sesi garip bir boğukluğa ev sahipliği yapıyordu. “Doğrusu pek de şaşırdım diyemem. Orası binlerce yıllık tarihi bir birikime sahip, özel ve güzel topraklar.

Şüphesiz Anadolu’yu seçmeleri için bir sebepleri vardır.”

“Evet,” derken vişne suyuma uzandım. Birkaç yudum alana dek de hiç konuşmadım. “Kesinlikle bir nedenleri var.”

“Peki neymiş o neden?”

Kaen hızlı hızlı yaptığı kahvaltısını bitirip rahat koltuklardan birine yerleşti. Ben de iki lokma bir şeyler yedikten sonra yanına gittim.

“Bir kitap okudum. Orada böyle düşünmemi sağlayacak çok sayıda ayrıntı vardı. Ve o ayrıntıların hepsi de meleklerle alâkalı.

Bizim sahtekar kurtçuklar da tam olarak bu kimliğe bürünmek istediklerinden, siz de takdir edersiniz ki ortada başka kuşkulanılacak bir şey kalmıyor.

Oradalar. Sahiden. Bundan hiçbir şeyden olmadığım kadar eminim. Bana güvenin.”

“Sana güveniyoruz Cyra,” diyen Gaton başını kaşıdı. “Bu kez hakikaten de fazlasıyla kararlı gördüm seni. Hem kaybedecek bir şeyimiz yok, değil mi? Nasıl olsa karşı kıtalara gidecektik.

Şimdi elimizde mutlak bir adres var. Hem de neredeyse şehrinden tutun da, kasabasına kadar nerede olacaklarını öğrenebiliriz artık.

Bence hiç oyalanmayalım ve bir an evvel gidelim. Bizi karşılarında görünce ne yapacaklar bakalım?”

O andan itibaren olayların hızına yetişemeyeceğim kadar ivedilikle işledi her şey. Hazırlıklar yapıldı ve gece yarısına yakın bir saat için uçak biletlerini ayırttık.

Kişisel hazırlıklarımızı da tamamlamak için odalarımıza çekildiğimiz vakit, Haileen’la birlikte çantalarımızı hazırlarken, yine aniden bir soğukluk hissettim. Artık alışılagelmiş olduğu gibi Raiden’ın günlük ziyaretlerinden birini gerçekleştirmekte olduğunu anladım ve arkamı dönüp bakınca yanılmadığımı gördüm.

İkizim dişi Rhilin’in yatağına dirseklerinin üzerine yaslanarak yayılmıştı ve onun çantasına koyduğu her parçayı, diğer tarafına döndüğü anda çantadan çıkarıp başka bir tarafa fırlatıyordu.

Haileen itinayla katladığı tişörtlerinin buruşturulup atılmış hâllerini görünce kaşlarını çatarak duraksadı. Muhtemelen neler olduğunu algılamaya çalışıyordu. Onun bu şaşkın tavırlarını gören Raiden karnını tuta tuta kahkaha atmaya başladı.

Sesimi çıkaramayacağımı bildiği için bu yaramazlığını bir müddet daha sürdürdü. Öyle ki, nihayetinde Haileen çıldırdı ve kulak zarlarımı patlatacak türde tiz bir sesle çığlık attı.

“Neler oluyor yahu?” diye söylenirken resmen olduğu yerde tepiniyordu. “Bu nasıl olur? Sanki çantamın içerisinde aktif bir yanardağ var. Ne koysam dışarıya doğru patlıyor.”

“Belki de çok fazla şey koymak zorunda değilsindir,” derken imalı imalı ikizime baktım. “Kaliforniya’yı bir düşünsene. Orada bir gece bile kalmadık ama sen yanına, sana aylarca yetecek kıyafeti almıştın. Sonuçta hiçbirini de kullanmadın.

Fazlasına hiç gerek yok. O kadarıyla idare edebilirsin.”

İç geçiren Haileen fermuarı çekip kapattı ve odadan çıktı.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin