Soğuk soğuk terlemiş bir hâlde, başım Kaen'in omzundayken aniden uyandım. O kadar fevri hareket etmiştim ki, ağabeyim ellerimden yakalayıp beni sıkıca tuttu.
"Hey, sakin ol bebeğim, nedir bu telaşın?"
Uzun bir süredir koşuyormuşçasına, soluk soluğa kalmıştım. Etrafımdaki insanlar ve bulunduğum yer yavaş yavaş anlam kazanmaya başlayınca, akciğerlerime fazladan doldurduğum havayı güçlükle dışarı verip rahatlamaya çalıştım.
Uçaktaydık. Bir ara uykuya dalmış olmalıydım, çünkü etrafta ne mutasyonlar, ne ağaç bir ev, ne de Raiden'a dair herhangi bir iz vardı.
Bunu iyiye mi, yoksa kötüye mi yormam gerektiğini çözemedim.
Nefesimin düzene girmesinin ardından iç geçirip koltuğa yaslandım. Yine bir rüyaya dalmıştım ve bu o kadar gerçekçiydi ki, o anların hepsini bire bir yaşamışım gibi, yorgunluğunu tüm bedenimde hissedebiliyordum.
Tanık olduğum şeyler bir bir zihnime süzülürken, elim irademin dışında çalışıp boynuma doğru ilerledi.
Hiçbir şey yoktu. Gayet sağlıklı ve sağlam bir durumdaydım.
Yaşananların hepsi bir düşten ibaretti...
Kollarımla kendimi sararken ağabeyimin hâlen bana endişeyle bakmakta olduğunu gördüm ve o an sorduğu soruya cevap vermediğimin bilincine vardım.
"Kâbus gördüm," dedim kupkuru bir sesle. "Gerçek sandım."
Kaen'in suratına yavaş yavaş hâlden anlar bir ifade yerleşti. Neyin benim kâbusum olacağını biliyormuş gibi, başını eğip bakışlarını benden kaçırdı.
"Ne sıklıkta oluyor bu?" derken onun da sesi kısılmıştı.
Bir an yalnızca diğer yanımda oturan Jasen'e baktım. Kaen'in aksine, o bendeki değişimi anlamamıştı, zira o da uyuyordu. Kısacık bir anlığına etrafıma bakındım, kimsenin beni dinlemediğinden emin olduktan sonra, yeniden ağabeyime doğru döndüm.
"Hiç belli olmuyor. Öyle ansızın gerçekleşiyor ki, kendime geldiğimde nerede ve ne yapmakta olduğumu unutuyorum."
"Biliyorum, bu elinde olan bir şey değil ama lütfen korkularını kontrol altına almaya çalış bebeğim. Şu an en zayıf noktan o kâbuslar. Seni ele geçirmelerine izin verme. Yoksa git gide bu içinden çıkamayacağın bir boyuta ulaşacak ve işte o zaman ne yaparız, inan hiç bilmiyorum."
Bomboş bir hâlde başımı sallarken, bunun Kaen'in söylediği gibi hemen olacak bir şey olmadığını biliyordum. Gerek aklımda, gerekse kalbimde ikizim varlığını hâlen sürdürmeye devam ediyordu.
Gözünü yumduğun her an karşına çıkacağım. Nereye gidersen git, beni de yanında götüreceksin...
Önceki düşümde söylediği sözler bir kez daha zihnimde canlanırken, Raiden'ın beni gerçekten de çok iyi tanıdığını anladım. Belki bazı konularda, hemcinslerim kadar kırılgan değildim; özellikle de birçoğunun kibarlık adı altında asla yapmayacağı şeyleri, ben hırsım ve inadım yüzünden bir an bile düşünmeden yapabilirdim.
Lâkin benim de zayıf olduğum konular vardı.
Düşünceler ve vicdan; bu ikisi şimdiye kadar benim en savunmasız olduğum noktalarım olmuştu.
İkizim de bunu bildiğinden, beni vicdanımdan vurmaya devam ediyordu. Kendisi artık var olmasa bile, geçmişe dair anıları ve birlikte paylaştığımız iyi ya da kötü zamanlar karşıma çıkıp, beni içten içe bitirmeye çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ #2- Eski Dünya
Ficção CientíficaBütün dengeler değişti, Yeniden Doğuş'un dünyasında hayat sona erdi... Savaştan sağ çıkmayı başaranlar, Eski Dünya'ya yolculuk edip yaşamlarına kaldıkları yerden devam etmenin çabası içerisindeler. Peki her şey istedikleri gibi olacak mı? Rhilinler...