Hızla ayağa kalktım başım döndü yalpaladım önce, sonra yürümeye başladım. Annem ve Şima durdurmaya çalıştılar.
-Bırakın beni, Derin'i görmek istiyorum.
-Oğlum yapma, takdiri ilahi, geçecek yavrum.
-Ne diyorsun sen anne? hiçbirşey geçmeyecek!.. Hayır hayır Deriiiiin... Hayır derin ölmedin sen bırakmadın beni nefesim. Beni hemen, hemen Derin'e götürün!
Hasta bakıcı yanıma yaklaştı, "benimle gelin" dedi.
Onu takip ettim ben de. Asansöre bindik, -1. kata indik. Uzun bir koridor vardı beyaz renkte ama sanki o kadar karanlıktı ki boğuluyordum burda. Nereye getirmişlerdi benim güzelimi böyle. Her şey kabus gibiydi, gerçek gibi gelmiyordu. Bir kapının önünde durduk. Kafamı kaldırıp, kapının sağ üst köşesindeki yazıyı gördüğümde irkildim. Morg yazıyordu. İçeriye girdik, ışıklar açıldı. Büyük fırına ve çekmeceye benzeyen şeyler vardı. İlk defa morga giriyordum. Fırına benzettiğim şeylerden birini açtı hasta bakıcı.
Hazır mısınız? Dedi.
Elimle dur işareti yaptım. Yaklaştım, üzerindeki beyaz örtüyü yavaşça boynuna kadar indirdim.
-Bebeğim...Çok üşümüşsün güzelim, buz gibi yanakların, saçların bile üşümüş sevgilim. Ah! ellerin, ellerin çok üşür Derinim... Dur ben ısıtacağım şimdi.
Sol elini elime aldım, bembeyaz teni sanki griye dönmüştü. hoh hoh! nefesimle ısıtmaya çalışıyordum elini. Olmuyordu, olmuyordu, kahretsin ısıtamıyordum bitanemi.Kalk güzelimmm hadi aç gözlerini, kalk hadi gidelim. Bak çok soğuk burası canım benim. Derin kalk, hadi derinn. Çok inatçısın biliyorum ama söz bundan sonra ben inatlaşmayacağım. Sen ne istersen, nasıl istersen öyle olacak yeter ki aç gözlerini. Derin'im uyan, duyuyorsun beni degil mi, aç gözlerini... Deriiinnn...
Haykırmaya başladığım sırada, hasta bakıcılar içeri girdi. Tutmaya koparmaya çalışıyorlardı Derinimini benden.
Tükenmiştim, nasıl bir acıydı bu. Derin'i benden ayırıp yerine koydular beni de zorla morgdan çıkardılar. Hayır, hayır onu bırakamazdım burda. Çok üşümüştü caniçim. Babasının yanına gittim, oda bitap düşmüş haldeydi.Mehmet baba, Derinimi vermiyorlar bana. Çok üşümüş, bir şey söyle götürelim onu burdan. Çok üşümüş Derin'im...
Bir anda Mehmet babam sarıldı bana. Biz bu adamla nefret ederdik birbirimizden, ikimizde Derin'i paylaşamazdık çünkü.
Sabah olmak üzereydi. Hemşire yanımıza gelip, Derin'in cenazesini teslim alabileceğimizi söyledi. Cenaze arabası arkada, bizimkiler önde çıktık yola. ben ve dayım Gencer cenaze arabasına Derinimin yanına bindim.Keşke bir mucize olsa, tabutu açsa, napıyorsunuz siz ya! bunaldım Nihat dese. Bağırsa, çağırsa, istediği kadar kızsa. küsse, isterse hiç konuşmasın ama bir mucize olsun diye diledim. Yol boyunca ağladım. 18 yaşındayım, hiç ağlamamıştım daha önce bu kadar. Erkekler ağlamaz diye öğretilmişti çünkü. Şuan öyle acı çekiyordum ki, tutamıyordum kendimi. Yutkunamıyordum, nefes alamıyordum.
Bu acı diner mi, ne yapacağım ben sensiz! Derin, Derin'im...
Bir daha dokunmayacak mı ellerim saçlarına, doyamadığım kokunu çekemeyecek miyim içime. N'olur bitsin bu kabus dayanamıyorum artık. Allahım neden o! Neden ben değil de o!
Gencer dayım beni teselli etmeye çalışıyordu.
-İsyan etme oğlum. Çok zor biliyorum ama alışacaksın. Geçecek aslanım, unutmayacaksın, ama alışacaksın.
Gencer dayımdan bahsetmedim size. bizle geldiğini bile farketmemişim. Acımdan hiçbir şey algılayamıyordum.
-Geçmeyecek dayı. Nefes aldığım müddetçe, kalbim attığı müddetçe geçmeyecek. Ona kavuşana dek yaşayan bir ölüden farkım yok benim. Ben onsuz nasıl yaşanır bilmiyorum ki.
Saat öğlen 11'di Sivas'a vardığmızda. Hazırlıklara başlandı, millet toplanmaya başladı. ''Öğle namazına müteakip kaldırılacaktır'' anonsunu duyduğumda bile inanamıyordum. Hala idrak edemiyordum. Bedenim aklımdan bağımsız hareket ediyordu.
Derin'imin bugün o kara toprağa mı verecektim? Korkardı o karanlıktan, yalnızlıktan, yalnız mı bırakacaktım onu ben. Elâ gözlerin, pamuk tenin, küçük bedenin toprak olamaz senin. Rabbim sen sabır ver, sen bana dayanma gücü ver. Gerçek olmasın bunlar, dayanamıyorum, dayanamı-yo-rum...Çok, çok kötü birşey diğer yarını kaybetmek. Tarifi yok bunu sözcüklere dökmenin.
Hani nefesiniz kesilir ya bazen rüyanızda, uyanmak istersiniz uykunuzdan ama uyanamazsınız. İşte benim bitmeyen gerçeğim bu. Su gibi, hava gibi öyle muhtacım ona.
Eve gitmeliydim, hızlıca çıktım merdivenleri, banyoya yöneldim, soğuk suyu açtım. Bedemime işleyen çelik gibi soğuk su bile kendime getirmiyordu beni. Kafamda sorularla boğuşmayı bırakıp çıktım. Giyindim hemen, titriyordum. Tam odamdan çıkacakken, aynadaki halimi gördüm.
Nereye gidiyordum ben? Sevdiğim kızın cenazesine mi? Elâ gözlümü toprağa vermeye mi? Akan gözyaşlarımı elimin tersiyle silip hızlıca çıktım odadan ve Derin'lere geldim. Tabutu en ön safta babasıyla birlikte ben taşıdım. Amcası istese de, Mehmet amca onu durdurmuştu. "Gel oğlum" dedi. O kadar hafifti ki meleğim, çifte minarenin karşısındaki camiye getirdik. Hoca başladı cenaze namazına, kulaklarım uğulduyordu, ayakta zor duruyordum artık. Bir an, omzumda bir sıcaklık hissettim. Burnuma Derinimin kokusu geliyordu, yasemen kokuyordu. Derin miydi? döndüm, ama yoktu...
Mezarlığa yaklştığmızda artık gerçekten çok kötüydüm. Gözyaşlarım benden izinsiz göz pınarlarımdan taşıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Eskiden her yeri kırılsa gözü yaşarmayan Nihat, şimdi bağıra çağıra ağlıyordum. Beni zaptedemeyen babam ve dayımda perişandı. Ama anlamıyordu kimse beni.
''Yürek yanmadıkça, göz yaşarmazmış'' işte benim yüreğim yandı! Kanata kanata koparıyorlar canımdan canımı! Ne anlatmak mümkün bu ızdırabı, nede yaşamadan anlamak.
Onu burda mı bırakacaktım, yüreğimi buraya mı koyacaktım.Mezar hazırdı. Derin'i yavaşça yerleştirdik, ellerimle yerleştirdim. Ben napıyorum, napıyorum ben. Babasına döndüm:
-"Mehmet baba Derin karanlıktan çok korkar, çok üşür burda. Ben onu burda bırakmam, bırakmam çıkarın onu burdan, çıkarın caniçimi..."
Ben kendimi yine kaybediyordum. Çıkardılar beni mezarlıktan, bırakın dedim. Tahtaları yerleştirdiler, Herkes üzerine toprak atmaya başladı. Atmayın, toprak atmayın!!! Gömmeyin nefesimi, ayırmayın bizi. Benide koyun yanına, üşür orda yalnız, çok korkar karanlıktan...
"Derinimi bensiz; benim dünyamı güneşsiz bıraktılar.''
Ne zor şey bunu görmek. Artık Derinim görünmüyordu, üzerindeki tahtalarda. Küreği bana uzattı Mehmet amca, sende at oğlum dedi. Yapamam Mehmet baba, yapamam. Derinimin üzerine toprak atamam. Küser bana, yapamam.Vah vah! gitti delikanlı çoçuk. aklı gitti sanki. Çok seviyorlardı birbirlerini. ''Allah ailesine de, bu çoçuğa da sabır versin. Salih'in tek oğlu, bildim bileli Nihat hep bu kızla arkadaş, yazık oldu iki gence de''dedi biri. Duydum, ama dönüp bir şey demedim. Zaten birşey söyleyecek halim kalmamıştı. Ağlamaktan sesim de kısılmıştı. Haklıydı adam, aklım da kalbim de yerinde değildi artık ,Derinimle birlikte gömüldü bu karanlığa. Herkes ayrıldı, hoca ve ben kaldık. Hocada gitti, yalnız ben kaldım.
"Güzelim bırakmayacağım seni. Korkma, hiç korkma burdayım ben." Mezarının üzerine kapaklanıp ne kadar ağladım bilmiyorum. Dışarda bekleyen babam yanıma geldi. Nihat hadi oğlum, geç oldu eve gidelim, yarın yine gelirsin dedi. Hayır baba gidemem, Derinimi bırakamam burada yalnız küser bana.
-Yine geliriz sabah oğlum, hem onu üzüyorsun böyle.
-Görüyor mudur? Baba beni.
-Tabi oğlum, o yüzden üzüyorsun dedim ya. Hadi biraz toparlanalım, sabah geliriz. Onun üzülmesini istemezsin degil mi? - Geliriz degil mi?
- Geliriz oğlum.
Babam zorla ayırdı beni sevdiğimden. Avuçladığım toprağını dökülmesin diye özenle tişörtümün önünü kaldırıp içine koydum. Eve geldik.
-Oğlum, ah oğlum nerde kaldınız.
- Anne kavanoz!
Annem hemen kavanoz getirdi. Toprağı içine koydum, Derinimin toprağını...
Uyumak istiyorum dedim.
Oğlum bir şeyler yeseydin diye seslendi annem. Hanım bırak uyusun. Bir şey yiyecek halde değil görmüyor musun, sabah zorla yediririz bir şeyler. Biraz uyusun önce.
-Ama Bey! Hastalanacak ruh gibi, bir şey olacak diye korkuyorum.
-Hanım tamam.
Odama geldim, kavanozu baş ucuma koydum. Bu gece biter miydi? Güneş yine doğar mıydı? Her kaybedişten sonra acımasızca geçen zaman, devam eden hayat devam edecek miydi. Ben, onun içinde olmadığı tek bir hayal kurmamışken. Onsuz nasıl yaşayacaktım. Çok sevmek miydi günahımız, evet her şeyden cok sevmekti belki de. En sevdiğiyle sınanırmış insan, en sevdiğimle sınandım.
Onun gülüşüyle hayat bulan ben, onun gözyaşıyla ölüyorum derdim.
''Ölemiyormuş meğer insan.'' ölünmüyormuş fazla doz acıdan.2 ay öncesinde olanları çok kısa özet geçelim...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI KALAN
Ficção GeralBen Derin'i kaybedeli 821 gün oldu. ...Kaybettik! O an taş kesilmiştim. Nasıl denir, acının nefes alan haliydim! ### Adamın gözlerinden firar ediyordu gözyaşları yavaş yavaş, Derin! sen? Hikayemi okurken kaybetmenin acısına ve aşkın en güzel halin...