"Ben bu haftamı boş boş dolanarak geçirdim sadece! Aptal yerine koydun beni. Bir haftamız daha var diye salakça avutuyordum kendimi bende! Plan yapalım bir dahaki haftayı beraber geçirelim diye hayaller kuruyorum!" Sinirden deliye dönmüştüm. Törenden sonra okula getirilmiştik ve ben öğrendiğim gerçeklerle deliye dönmüştüm. Bahçe de rezil olmayalım diye kantine getirmişlerdi. Diğer öğrencilerin hepsi bahçede vedalaşıp dağılırken biz burada kocaman bir YALAN sorunsalını çözmeye çalışıyorduk.
Bursa'dan ayrılıp İstanbul'a gidiyordu. Gidiyordu.
"Güneş bana bağırma. Böyle olması gerekiyordu. Öbür türlü bana bir hafta daha bağlanacaktın. Her şey daha zor olacaktı."Tolga sakince bir masaya oturmuştu ben ise ayağa kalkmış kendimi yırtıyordum. Nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyordu ki bu!
Bu kadar sakin olmasına daha fazla sinirlenerek yanımızdaki masaya kuvvetlice bir tekme attım. "Nasıl böyle olması gerekiyordu! Daha hiçbir şeyi ayarlamadık ki. Kalacağın ev, annen, ben. BİZ!"
"Sana bana bağırma dedim!" Öyle hiddetle bağırmıştı ki sesi benimkinin iki katı yankılanmıştı içerde. Söylerken de masaya yumruk atmıştı. Bir adım geri çekildim. Ürkmüştüm.
"Abi sakin ya."diye yalvarır tonda konuştu Burak. Az önceki sakinliği yüzünden bu tepkiyi beklemiyordum Tolga'dan. Olduğum yerde sıçramıştım. "Benimde düşünme yetim var Güneş. Ayarladım ben her şeyi."
"Ve benim bunların hiçbirinden haberim yok öyle mi?" Bağırmamıştım. Hatta sesim olduğundan kısık çıkmıştı.
"Haberin olsa ağlamadan durur muydun peki!" Şimdi rolleri değişmiştik. O bağırıyor ben susuyordum.
"Benim bu planlardan haberim olmamasının tek sebebi içinde olmamam değil mi?"
Şakaklarını ovdu sonra konuştu. "Gençler siz gidin bunu biz ikimiz halledeceğiz." Arda, Burak ve Zeynep sakince çıktılar. Çıkarken Burak öpücük atmayı ihmal etmedi sağ olsun. "Otur karşıma." Masaya bir sandalye çekip dediğini yaptım. "Güneş... Şu an da sadece sana neden bunu söylemediğimize odaklısın. Sebeplerine ve ya açıklamalarımıza değil."
"Bana nasıl söylemezsin?"dedim dişlerimin arasından. Benden bu kadar önemli bir şeyi saklayamazdı.
Derin bir nefes verdi bıkkınlıkla. "Güneş birazcık anlamaya çalışsan dünya barışı bile olabilir. Sakin ol." Gözlerimi kapattım ve o meşhur içinden ona kadar sayma tekniğini çürüten bir durum yarattım. "Aferin içinden saymaya devam et."diyince Tolga sinirli sinirli kafamı çevirdim.
Aradan geçen üç dakikanın ardından hala ikimizden de çıt çıkmıyordu ben saymaya devam ediyordum o ise kafasını masaya yaslamış yatıyordu. O şekilde konuştu. "Kaçtasın Güneş?"
"374, 375,376..."diye seslice söyledim sayarken.
"Sana eğer söyleseydim bu haftayı ağlayarak geçireceğine bahse bile girebilirim Güneş bu yüzden şimdi de beni sinirlendirme."
"Ben bu son haftayı nasıl olsa bir haftamız daha var düşüncesiyle boş boş mal gibi geçirdim. Eğer gerçekten hala o bir haftamız olsaydı en azından vedalaşmış olacaktık. Sen şu an bütün bu kızmalarımı çocukluktan ibaret görüyorsun ama pek öyle değil be... Ne güzel vedalaşacaktık. Şimdi ise kuru kuru... Olmadı ki böyle, olmadı."Sesimin tonu düşmüştü öncekine göre. Sanırım bu sayı sayma işi bende üç yüz elliyi geçince işe yarıyordu.
"İllaki bir vedalaşmamı istiyorsun?"
"Hı-hı."dedim başım eğik.
"Yarın akşam için hazırlan o zaman. Öyle vedalaşacağız ki seninle o düşlediğin bir haftadan daha kalıcı olacak hayatında."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İRİS
RomanceO mavi gözlü bir devdi. Küçücük bir kadını sevdi. *** Güneş, her seferinde bıkmadan affedendi. Tolga ise her seferinde bıkmadan Güneş'in hatalarına misliyle karşılık verendi. Üstelik Güneş ayı o kadar çok sevmişti ki her gün o yaşasın diye kendi...