2.Bölüm

31.3K 1.3K 59
                                    

Merhaba canlarım,

Bu hikayeye, diğer hikayelerim bitmeden devam etmeyeceğim ama benim güzel arkadaşım aylardır ısrar ediyor. Bu yüzden kısa da olsa bir bölüm geldi.

Bu bölüm sana Sibel'im. Çok seviliyorsun.❤

Bölüm başındaki harika afiş saltundag a ait. Teşekkür ederim. Öpüyorum Şenay'ım. ❤

Keyifli okumalar dilerim...

******

Efran'nın nefesi boğazında kaldı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Efran'nın nefesi boğazında kaldı. Yerine geri oturdu ve kanlara biraz daha baktı. "Bir yerinden kan mı damlıyordu?" diye mırıldandı. "Ama iyi görünüyordu. Hem bu kan lekeleri kurumuş."

Aklı karışmıştı. Önündeki tabağı ileri itti ve adamın gittiği yöne doğru baktı. Yavaşça ayağa kalktı. Yapmaması gerekiyordu ama kendine engel olmadı. Adamın peşinden gitti. İki kapı vardı. Birde aşağıya inen bir merdiven. Biraz dikkatle dinleyince ufak seslerin aşağıdan geldiğini duydu. İnip inmemek arasında kalırken, yine merakı ağır bastı ve ilk adımı birinci basamağa attı. Çok yavaş bir şekilde ikinciyi atarken aşağıda neler olabileceğini düşündü. Karanlık görünüyor ve aklında hiç bir fikir oluşmuyordu. Bir kaç basamak daha inip merdiven bittiğinde biraz ileride loş bir ışık gördü. Aynı sessizlikte ilerlerken kalbi ağzında atıyordu. Gözleri karanlığa alıştı ve ışığa doğru adımlarını atmaya devam etti. Önüne gelen saçını kulağının arkasına aldı. Karşısında iki silüet gördü. Birisi elleri havada zincirle bağlanmış adamdı. Solukları hızlandı. Diğerine bakmadı bile. Kim olduğundan emindi.

Neler olduğunu anlamak için sadece zincirle bağlı kişiye bakmaya devam etti. İyice yaklaştığında gördüğü yüz ile tiz bir çığlık attı. Koluna yapışan dev adamla başını yüzü tanınmayacak kadar kan dolu yüzden aldı.

"Bunu neden yapıyorsun?" derken gözleri bu sefer kolunu tutan kanlı ele takıldı. Yukarıdaki kan lekeleri aklına geldi. Adamın yüzünü görebilmek için biraz başını kaldırdı. Gözlerine baktı. Koyu, hissiz gözlerine!

"Canın acıyordur," dedi adamın eline bir an yeniden bakarak. Sonra titreyerek elini kaldırdı ve ayakta asılı duran, baygın adamı göstererek, sanki biri duyacak gibi "O...onun da öyle," diye fısıldadı. Kalbi hız sınırını aşıyordu ve duracağını hissediyordu. İlk defa bir adama yakın olmakla birlikte birde karşısındaki katil, kötü bir adam olabilirdi.

Adamın bakışları gözlerini terk etmedi. Yarım dakika boyunca birbirlerine baktılar. Efran korkudan dilini yutacaktı. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu düşünüyordu ama adamın ona yardım ettiğini ve yemek verdiğini düşününce çokta kötü biri olmayacağına karar verdi. Belki yüzü kanlı adam ona kötü bir şey yapmıştı. Bedeli bu olmamalıydı ama...

Adamın tuttuğu kolundan çekmesi ile düşüncelerinden sıyrılması bir oldu. "Ne.. Ne oldu? Bırak beni!"

Adamın elinden kurtulmaya çalışıyordu fakat kendisinden nerdeyse yirmi santimden fazla uzun ve iri olan adama karşı hiç şansı yoktu. Gözleri doldu.

"Lütfen bırak beni. Ben sana bir şey yapmadım."

Adam hiç bir şey söylemeden sanki tek başına yürüyor gibi ilerledi. Yıkık dökük, nem ve kan karışımı kötü kokan bodrumda, kırık bir masadan ip aldı. Baygın adamın uzağında, yerden aldığı pekte sağlam olmayan bir sandalyeye otutturdu ve ellerini bağlamak için arkasına geçti. Ardından ayakları bağlandı. Artık kaçma şansı yoktu.

Efran oturduğunda sandalye sallandı yine de ağırlığını taşıyabildi. Kısa boyuna ve zayıf olmasına şükür etti. Yerde ne olduğu belli olmayan böcek ve benzeri şeylerin içinde oturmak istemiyordu. Köyde doğmuş, büyümüştü, bir çok böceğe ve hayvanlara alışkındı ama bu korkmasına engel değildi. Şu anda zaten deli gibi korkuyor, nefesinin kesileceğini hissediyordu. Ölmek istemiyordu. Kaçtığına pişman değildi. Yine de ölmek içinde kaçmamıştı ve yeni yeni nefes aldığını hissediyorken bunun kesilmesini istemiyordu. Hem de iyi sandığı bir adam tarafından!

Yeniden şansını denedi. "Lütfen yapma. Lütfen. Ben sana bir şey yapmadım. Ben kimseye bir şey yapmadım. Yapmam. Bırak beni. Seni gördüğümü kimseye söylemem..."

Sesi korkudan fısıldar gibi çıkarken göz yaşları artık yanağını yıkıyordu. "Lütfen," diye tekrarlarken adam hiç bir şey duymayan bir robot gibi işine devam ediyordu. Elindeki bantla ağzını kapattığında Efran titremeye başladı. Nasıl bir ölümün onu beklediğini merak etmekten kendini alamadı. Bu adama hiç bir şey yapmadığı düşünülürse belki acısız olur diye kendini avuttu.

Adamdan her hangi bir darbe beklerken, çekip gitmesini beklemiyordu. Birden bedenin rahatladığını hissetti. Kendini sıktığının farkında bile değildi. Etrafına baktı hemen. Nasıl çıkacaktı buradan? Hiç pencere olmadığını gördü. Ya da doğru düzgün bakamadığı için göremiyordu. Başını eğdi. Kötü bir kabusun içindeydi. Bunları yaşıyor olamazdı. Başını yeniden kaldırdı ve etrafını incelemeye devam etti. Buradan çıkmalıydı. Çıkmalı ve peşindekilere yakalanmadan her hangi bir şehre gitmeliydi.

Kaçış yolu ararken gözü kanlı yüze takıldı. Olduğu yerden onu biraz görebiliyordu. Yüzü kandan ve yaralardan seçilmiyordu ama genç biri olduğu bedeninden belliydi. Kıyafetleri yırtılmış ve ayakları çıplaktı. Bu kadar uzak mesafeden görebildikleri bunlardı. Filmlerde bahsedilen korku filmleri gibiydi. Hiç korku filmi izlememişti. Bu sefer izin verilmediğinden değildi, sadece sebepsiz yere korkmayı sevmiyordu.

Üzüldü adamın haline. Ailesi var mıydı? Üzülüyor onu arıyorlar mıydı? Merak etti. Gözlerinden bir damla yaş düştü. Kendisini de arıyorlardı ama bulunmak istemiyordu. Ona göre şu anda olduğu yer, bulunduğu zaman yapacağı şeyden farklı olmayacaktı. Bu şekilde düşünürken duyduğu ses ile irkildi.

Geri gelmişti. Azrail'i olacak olan adam elinde bir kova su ile geri gelmişti.

Efran'ın gözleri irice açıldı. Nasıl bir ölüm düşünüyordu? Ölmek istemiyordu. Gözyaşları yeniden akmaya başladı. Oysa adamın iyi biri olduğunu düşünmüştü. Nasıl böyle bir hata yapmıştı? Ayaklarındaki ve ellerindeki ipi oynatmaya çalıştı. Teni acıdı. Açılmıyordu. Buradan kurtulamayacağını düşündü. Sonra adamın kendisine değil adama yöneldiğini gördü. Elindeki kovayı hiç güç sarfetmeden kaldırıp adamın yüzüne çarptı.

Adamın ayıldığını ve konuşmaya çalıştığını fark etti. Dinlemeye çalıştı fakat çok anlayamadı. Dev adamın yaralı adamı dinlemek yerine yumruk atmasıyla birlikte gözyaşları hızlandı ve ağzındaki banta rağmen bağırmaya çalıştı. Nafile bir çabaydı. Sesini kendisine bile duyuramadı. Dev adamın zincirdeki adamın karnına nefes almadan sağlı sollu iki yumruğuyla indirdiği darbeleri izledi. Darbeler indikçe kendi canı acıdı. İnsan, insana bunu nasıl yapardı? Daha çok ağladı. Daha çok korktu. Ne kadar ses çıkardı bilmiyordu ama dev adamın birden kendi tarafına dönmesi ile nefesini tuttu. Gözlerini kocaman açarak zincirdeki adama baktı. Ağzından kan akıyordu ve kendinde değildi.

Ölmüş müydü?

Sıra kendisinde miydi?

Dev adama baktı yeniden. Kıpırdamayı kesti. Ağlamayı da. Sanki yok olabilecek gibi yerine sindi. Adamın bir şey yapmamasını diledi.

Ölmek istemiyordu...

****

İnstagram - Nevra_Karatas

Facebook kapalı grup - Nevra Karataş Hikayeleri

ATEŞTEN GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin