34.Bölüm

11.8K 839 61
                                    

Herkese iyi geceler! 🤗 😍

Bölüm biraz gecikse de sonunda atabildim.

Sizlere ufak bir duyurum var. 'Karanlığın Sevdası' adlı hikayem #wattys2018 e katıldı. Desteklerinizle umarım kazanırız. Destek vermek isteyenler, #wattys2018 etiketiyle birlikte hikayemizin fotosunu, alıntısını sosyal medya da, yani İnstagram ve Facebook hesabınızda paylaşabilir. Ayrıca hikayemizi okuyup, oylayabilir ve son bölüme #wattys2018 etiketi yorum olarak yazabilirsiniz. Şimdiden teşekkür ederim. ❤️

Keyifli okumalar. ❤️

****

Aradan haftalar geçmişti.

Efran’ın hayatında olan tek değişiklik, açık öğretime kaydolmasıydı. Kayıttan sonra uzun süre hayaller kurmuş ve ailesini onurlandırmak için planlar yapmıştı. Belki –ne kadar istemese de- İstanbul’da ki evlerine yerleşirlerdi ve orada mesleğini icra ederdi. Bunun gibi birçok şey düşünüyordu. Henüz bu düşünceleri teyzesine söylemesinin erken olduğunu düşünse de kendisi plan yapmaya devam ediyordu.
Birkaç gün önce verilen ders kitaplarını Yılmaz almış kendisine getirmişti. Kitaplar geldiğinden beri başını onlardan kaldırmıyor ve her bir kelimeyi su gibi içiyordu. Başarılı olacağını biliyor buna yürekten inanıyordu. Çünkü gerçekten okumayı çok istiyordu.

Yine kitaplarını almış dut ağacının altında oturmuştu. Yeni, bahar çiçekleriyle süslü olan salaş elbisesini giymiş bu sefer yanına da üstüne oturması için örtü ve atıştıracak bir şeylerde getirmişti. Bir yandan ağzına bir şeyler atıyor bir yandan da ilgisini çeken yeni bilgileri hazmediyordu. Arada gülümsüyor ve ‘öğrenecek ne çok şey varmış’ diyordu.

İşte bu gülümsemelerinin birinde ağzına bir tane dut atarken bir ses duydu. Daha çok çıtırtı gibi bir şeydi. Oysa kuşlardan, tavuklardan, kedilerden zaten birçok ses duyuyordu. Şimdi neden tedirgin olmuştu ki? Ya da bir şey hissetmişti.

“Dutlar bitmeden yetiştim mi?”

Evet, yanılmıyordu. Hissetmişti. Kendisinden önce kalbi anlamıştı onun geldiğini. Ağzına giden dut öylece elinde kaldı ve yavaşça başını kaldırdı.

Gökhan!

Buradaydı. Gelmişti. Gülümsedi. Kalbi göğsüne gümbür gümbür vurmaya başladı. Dizlerindeki kitabı örtünün üzerine bırakıp yaslandığı ağaçtan çekilerek ayağa kalktı. Gökhan buradaydı. İnanamıyordu.

“Geldin,” diye istemsizce aklındakini söyledi.

“Beklemiyordun galiba?”

Efran gelen soruyla afalladı. “O da nereden çıktı?”

Gökhan’ın yüzünden bir saniye bile ayırmadığı gözleri sanki onun gülümsemek üzere olduğunu yakaladı. “Hala gelip sarılmadın nişanlına.”

Efran’ın gülümsemesi genişledi. Sonra aralarındaki bir buçuk metreyi koşup Gökhan’ın boynuna sarıldı. Öyle sıkı sarılıyordu ki uzaktan bakan biri Efran’ın Gökhan’ı boğduğunu sanabilirdi. Gökhan’ın ellerini belinde hissedince birden bir şeyler kafasına dank etti. Gökhan onun yuvasıydı, eviydi. Onsuz devam edebileceğine dair hayalleri nasıl kurmuştu ki? Ancak aynı hızda aklına doluşanlar ellerinin gevşemesine neden oldu. İstemsizce biraz geri çekilip kollarını iki yanına saldı.

“Sen… Beni bıraktın. Bana gitme demedin.” Gökhan’ın ifadesinin değişmediğini görünce yüzü düştü. “Ben ayrıldık sanıyordum.”

“Bu yüzden mi nişan yüzüğünü çıkardın?”

Efran üzüntüyle sağ eline baktı. “Sen beni bırakmıştın. Aileme nasıl açıklardım bu durumu?”

ATEŞTEN GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin