17
Elif'i onun yanına bıraktım.
O heyecan ve mutlulukla evden yemek yemeden çıkmıştım, büyük bir açlıkla yiyecek aramaya giriştim. Çöpü karıştırırken bir şey fark ettim, bu bir çadırdı, en az 3 kişilik bir çadırdı, dağcıların kullandığı. Sırt çantası, yatak, ve bir sürü malzeme vardı içinde. Bunlar iyi para ederdi. Düşlerimde gördüğüm o yıkık dökük kulübeyi hatırladım. Aklıma bir fikir geldi, bu çadır kulübe olabilirdi. Şehir dışında ya da şehre yakın bir ormanda bu çadırda idare edebilirdim. Elif zaten güvendeydi, ara ara yanına giderdim ama çadırda olursam sokaklardan da kopardım, bir iş bulur, çalışırdım, sonra parayla malzemeler yiyecekler alıp ormanıma geri dönerdim, Tahsin beni, olayı unuturdu. Sokaklar, karanlık zor geceler, belalar beni unuturdu. Her şeye yeniden, ilk kez doğru biçimde, küçük küçük, alışa alışa başlardım, artık bir sevgilim vardı. Artık yapayalnız değildim. İçimdeki huzuru, mutluluğu bir yerde kafa dinleyerek tek başıma yaşayıp korumak istiyordum, ormanda çadırda yaşamak da şahane geliyordu gözüme. Orada Elif'e kavuşma hayalleri kurardım, bir evimizin olduğunu ormanın bir köşeciğinde. Sırt çantamla çöpün yanından ayrıldım. Bir restoranın yanından geçiyordum, arkasına bir kamyonun yanaştığını gördüm, kamyonda odunlar vardı, içime bişiy düştü, adama sordum, "iş lazım bana, yardım edeyim mi?"
"Patrona sormam lazım" dedi, gitti, az sonra geldi, odunların indirilip kesilip istif edilmesi gerekliydi, restoranın fırını, kaloriferi için. Bu iş sabaha kadar sürdü, ertesi gün de. Para verdiler ama ekmek ve uzun süre dayanabilecek zeytin, pirinç gibi şeyler lazımdı bana, küçük teneke kutularda peynir, zeytin, konserveler verdi bana aşçı. Bir miktar pirinç, bir miktar un, zeytinyağı... yumurta... makarna...bir sürü yiyecek...peki bunları nasıl taşırdım. Aşçı restoranın aracını süren, oraya buraya servis yapan adamla görüştü. Araçla daha önceden (yıllar önce) bulunduğum ormana geldik. Bir yer belirledim hemen, eşyalarımı, yiyeceklerimi indirdik. Adam gitti.
Çadırı kurdum. Çadırın arka kısmına da yiyecekleri dizdim. Naylonu çektim. Aşçı bana o kadar çok malzeme vermişti ki, tabak çanak tava vs. hayat hikâyem ona pek acıklı gelmişti ve patronundan gizli onca şeyi vermişti. "Ben ona sonra izah ederim, anlar" demişti. Bana bir büyük, bir küçük tüp vermişti, yani yağmur fırtına olduğunda bile çadırın içinde tüpte yemek yapma işimi görecektim. İnşaatlardan eski püskü tahtalar toparlayıp dört tekerli bir elle itmeli eskici arabasıyla buraya getirip kendi kulübemi yapabilirdim, Elif'i de sonra yanıma alabilirdim. Güzel şeyler geçiyordu içimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZLIKTAN KAÇIK(BASILACAK)
RomanceAhmet Ayşe'yi görür görmez tatlı ve muhteşem sinyaller almış, sarsılmış, bunu belli etmemişti. Amerika'dan gelen o büyülü etki sonra hep aklına gelip kartal gibi süzülmüştü kalbinin derinliklerinden kafasına doğru gömgök biçimde... sıkıntılı geceler...