1.Bölüm-Söz mü Göz mü!

10.1K 697 167
                                    

Bismillahirrahmanirrahim

Öksüzdü gökyüzü bugün. Yetimdi... Yorgundu... Kapatmıştı güneşin ışığını kızarcasına. Bulutlar hakimdi bugün yeryüzüne. İlmek ilmek indirecekleri mermileri beklercesine..

Bahçenin gözbebeği olan beyaz güllerin bükükdü boynu. Bu defa gitmiyordu nefesleri açan o keskin kokuları mahalle sakinlerine.. Gariplik vardı her şeyin ahenginde..

Uçmuyordu kuşlar açılan camların gürültüsünden.. Kaçmıyordu fareler, ağzının suyu akan kedilerden.. Ve yakalamıyordu kediler hazır önlerinde duran büyük fırsatı..

Gürlüyordu gök! Çakıyordu şimşekler! Kalk diyordu ey uykuya yenik düşmüş asil kadın! Kalk ve işinin başına dön!

- SubhanAllah!

Sıçramıştı gürültünün etkisinden. Alnında boncuk boncuk beliren teri silip, perde arkasından dışarıya baktı. Sabah olmasına rağmen oldukça sıkıcıydı hava. Kalbine saplanan ani acıyla yatağına oturdu. İşte böylesine huzursuzluk içerisinde açmıştı gözlerini. Her gün, her saat bıkmadan usanmadan koşarken işinin başına, ilk kez onu geriye çeken bir şeyler oluyordu.

"Bir gariplik var bugün. Hava ilk kez bozmuyordu ama ya kalbim.. Neden böyle tekliyordu?" Canı çok fazla yanıyordu. Bu haliyle uzanıp dinlenmek, uyumak istiyordu ancak bu mümkün değildi. Zira bunu yapabilecek kadar da rahat bir hayatı yoktu. Sorumluluk ve prensipleri her şeyden önce geliyordu. Aksattı mı bir kez, ardı arkası kesilmez diye düşünürdü.

Kalbinde oluşan tekleme ve bir anda ortaya çıkan sıkışmaların o an, tek çaresiydi abdest.. Tüm sıkıntılarından arınmak için abdest alıp, her sabah ki gibi "verirsen lütuf, vermezsen imtihandır" niyetiyle iki rekat şükür namazı kıldı.

Nedense bugün kahvaltı edesi de yoktu. Sallana sallana gittiği mutfaktan eli boş şekilde geri döndü. Gözlerini olabildiği kadar açıp kendini kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

Yüzünde huzursuz bir çehreyle, omuzları düşük ve isteksiz isteksiz giyinmeye gitti. Adım atmasını engellememesi için geniş ve siyah eteğinin üzerine, iş için özel olarak seçtiği fermuarlı bol feracesini giydi. Elleri titreyerek yaptığı eşarbının iğnesi boğazına batmış "Ah!" etmesiyle irkilmişti. Kendisine gelmesine vesile olan iğneye aşkla bakıp, teşekkür etmişti Rabbine. Ne güzelde uyku halimden uyarıyorsun beni diye!

Nihayet kendisini evden dışarıya atabilmişti. Önce derin bir soluk aldı. Anlamsızca bakındığı etrafına bakmayı kesip yola koyuldu. Havada ki huzursuz koku içten içe canını sıkmıştı. Oldukça serin esen rüzgarın her zerresi, ağrıyan kalbine batma olarak geri dönüyordu.

Sakin olmaya çalışıp dilinden düşürmediği Ayet-el Kürsi dualarıyla kağıt arabasını park yerinden çıkardı. O esnada biraz hisle birazda çevrenin sessizliğinden dolayı net bir şekilde duyduğu seslerle aniden irkildi. Bu ses gönül çocuklarının bağrışmalarına aitti. Kağıt arabasını umursamadan olduğu yere bırakıp koşmaya başladı. Hızlı koştuğu için yetimhanede düzenlenen yarışmalarda ödüller almıştı.

Her attığı adımda büyük mesafe katederek vardığı yerde gördüğü manzara canını fena sıkmıştı. Oldukça uzun, saçları yana doğru jölelenmiş, yüzünden haylazlık akan bir genç, çocukları hırpalıyor, kağıtlarını dağıtıyor, arabalarını deviriyordu. Bunu yaparkende oldukça mutlu görünüyordu.

En zaaf noktasıydı. Canından daha çok değer verdiği bu çocuklara zarar verilmesi dayanılmazdı. İşte o zaman gözü kimseyi görmüyordu.

- Ne yaptığını sanıyorsun sen!

Kağıt ve kartonları yemek atıklarından ayırmadan çöpe atan bir memlekette işlerini yapmaları epey zordu. Bu sebeple çöp ile kağıtları ayırt etmeleri için sopa yapmıştı her birine. Odun ve tahtalardan uğraşa uğraşa ortaya çıkardığı sonuçlar marangoz işçiliğini anımsatıyordu.

Asil Kokulu KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin