32.Bölüm - PERVER Efendi

1.1K 106 53
                                    

Hayat durmuştu Süheyla için. Orada donup kalmış kıpırdayamaz olmuştu. En büyük zaafını gözleri önünde yaşamıştı. Gözlerinden süzülmek için bekleyen damlalar felç geçirmiş, inemiyordu yanaklarına doğru.

Korkuyordu yerinden doğrulmaya. Doğrulup aşağıya doğru bakmaya. Kabus olsun istiyordu bu olanlar için. Uyandığında biten. Terini silip gerçek değilmiş çok şükür dedirten cinsten...

- Süheyla Hanım! Aşağıya inmeniz gerekiyor. Burada durmanız tehlikeli. Evi mühürleyeceğiz.

Memur Beyin ikazıyla kendisine geldi. Oturup kaldığı yerden yavaşça doğrulup düğüm düğüm olmuş boğazından çıkan kısık sesiyle "Öldü mü?" diye sordu.

- Bilemiyorum. Hastanede öğrenirsiniz.

Duvarlara tutuna tutuna aşağıya inip yerdeki kan izlerine baktı. Yüreği sıkışıyordu. Dizlerine kramp girmişti. Biraz önce atlayan Gülsu'ya aitti bu korkunç renk ve lekeler... Etrafa bakındı. Kimseyi göremedi. Kendisini ilk kez çaresiz hissediyordu.

- Hani neredeler? Ölmedi değil mi? Bir şey söyleyin!

Sorularına yanıt bulamamış bir halde polis arabasıyla birlikte yola koyuldu. Hastaneye varır varmaz koşarak vardığı danışmaya Gülsu'yu sordu. Ameliyata alındığını öğrenip bulduğu bir banka oturarak dua etmeye başladı.

Yorgunluktan kapanan gözlerine hakim olmaya çalıştı. Her kapanışta bir çığ gibi gözünün önüne düşüyordu intihar sahnesi... Olduğu yerde üşümeye başladı. Gözlerinden akan yaşların bile farkında değildi. Yerinden kalkıp lavabonun yolunu tuttu. İçeride kimsenin olmayışını görür görmez içindeki her bir duygunun kelepçesini çözüp hüngür hüngür ağladı.

Kimseye yetemediğine, Gülsu'yu yalnız bırakıp gittiğine, Rabiasızlığına, Cihad'a olan sevdasına, kaybetmekten korktuğu imanına... Hiç durmadan ağladı. Sakinleşmeye çalıştıkça daha fazla akıyordu yaşları. Hıçkırıklara boğulmuştu güçsüz düşen bedeni.

Yüzüne su serperek düzelmeye çalıştı. Ancak saniyeler geçmeden yeniden ağladı. Birikmişliklerin acısıydı bu. Dik durmaya çalışmanın neticesiydi. Buzluktan çıkmış bir etin sıcaktan çözülerek kendini salması gibiydi hali.

Tek tek yüzlerini düşündü sevdiklerinin. Sayıları az ama çok kıymetlilerdi onun için. Onlara bir şey olduğunda dayanabilecek bir imana sahip olup olmadığını yokladı. Dayanamama ihtimaline de ağladı. İsyankar olma ihtimali dahi korkutuyordu.

İçeriye birinin girmesiyle toparlanıp peçeteyle yüzünü kuruladı ve tekrar danışmanın olduğu bölüme gitti.

-Gülsu Hanımın durumunu soracaktım ama... Bir bilginiz var mı acaba?

-Malesef. Henüz bir haber ulaşmadı. Siz burada heder olmayın. Biz sizi ararız. Dilerseniz gidebilirsiniz.

Derin derin aldığı nefesi de düşmanı gibiydi sanki. Her alış verişte batıyordu kalbine. Üzgün bir şekilde hastanenin bahçesine çıktı. Her zaman olduğu gibi gökyüzündeydi bakışları.

  O sonsuz ve kusursuz maviliğin arasında kaybolup gitmişti. Öyle güzeldi ki hava. Her şey güllük gülistanlıkmış gibi tebessüm ediyordu Süheyla'ya. Bulutlar da bitmek bilmeyen kötülüklerden kaçıp güneşin arkasına saklanmış, ısınmaya çalışır gibi görünmez olmuştu. Öylesine ışıl ışıl, öylesine parlaktı gökyüzü...

...

-Geliyorum anne!

-Kaç saattir giyinemedin gitti! Araç bizi bekliyor!

Asil Kokulu KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin