17.Bölüm - Dağılmış Gönül!

1.9K 209 91
                                    

Sanma ki bu dünya aynı kalacak.. Ölüm var ey kul, an be an kapını çalacak!

...

Gece olmuş, ortalığı hüzünlü bir sessizlik kaplamıştı. Ay hiç parlamadığı gibi parlıyordu bu gece. Sırların tek tek ortaya çıkışıyla rahatlamıştı sanki. Nasıl ki güneş, gündüz görevini aksatmadan insanı, kainatı, tüm canlıları aydınlatıyorsa, ayda öyleydi işte.. Onunda görevi gece vardiyasında başlıyordu.. Nöbeti devralmış, gece vakitlerinde insanlığa pusula oluyordu adeta. Kaybedilen yönleri bulduran bir navigasyon edasıyla gözleri kamaştırıyordu bu hüzün kokulu günde..

"Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır." Buyuruyordu Rahman.. O eşsiz güzellikte ki Bakara suresi 157. Ayet-i Kerimesinde..

Eşsizdi.. Hiç bir benzeri yoktu.. Var mıydı şu güneşi gece doğdurup gündüz gibi aydınlatabilen... Var mıydı gece parlayan ayı, gündüz aynı parıltısıyla devam ettirebilen... Var mıydı görev nöbetlerini değiştirebilen... Var mıydı... Var mıydı yağmura beyaz rengini, kara ise su rengini verebilen... Var mıydı yağmur yağdığında yağmurdan adam yapabilen... Yoktu... Vallahi yoktu..

Ama acizliğine rağmen kibrinin esiri olmuşlar çoktu... Ne yazık ki çoktu...

Süheyla'nın da bu gece evine gitmeye hiç niyeti yoktu. Ortada dönen her ne varsa hepsini öğrenmek, açığa kavuşturmak ve babasına kavuşmak istiyordu.

Geçirdiği baygınlıktan ötürü tazelediği abdesti ile akşam namazını kılmak için Rabia'dan öğrendiği kıble yönüne seccadesini sermiş ve kendisini Rabbisine bırakmıştı..

Anneleri namazdan bir haber bir hayat yaşıyordu. Ondandı yüzünde mercekle aranıp ama bulunamayan nurun kalmayışı.. Kılmayan bir insanın kıbleyi bilmesi de zordu.. Rabia ise bu villaya geldiği gün on dakikalık mesafede bulunan Kız Kuran Kursuna gidip kıbleyi öğrenmişti.

Yatsı ezanıyla birlikte yatsı namazını da kılan Süheyla iyice sakinleşmiş, ne yapması gerektiğine dair plan kuruyordu aklında. Kolay değildi.. Yıllardır babasını öldü bilip hasretiyle yaşamak.. Onun mezarı diye gittiği mezarda ağlamak.. Bağışlanması için dualar etmek.. Hele ki tek başına kalmış bir genç kız için hiç kolay değildi..

Namazını bitirip ellerini açtı ve bir bir içini döktü Rabbisine incindiği duraktan..

"Ey güzel Mevlam.. Ey her şeye gücü yeten Rabbim! Sen Rahman'sın.. Rahim'sin.. Mümin kafir demeden bu dünyada herkese merhamet eden ama ahirette yalnızca Müminlerin yanında olacak olan Yüce Vedüd'sün.. Sen ki dilemeseydin bugün ben babamı bulabilir miydim? Sen Rabia ile olan hüznümü nasip etmeseydin, Rabia buraya gelmeseydi, ben peşinden gelmeseydim nasıl ortaya çıkacaktı gerçekler. Aman Rabbimmm! Hikmet kapın öylesine sonsuz güzellikte ki... Bir kez daha idrak ettimm.. Benim şer gördüğümde ne güzel hayırlar barındırmışsın meğer... Ufacıkta olsa isyana gittiysem bağışla beni Rabbimmm. Bağışla güzel Allah'ım... Bağışla... Ve tüm sırların açığa çıkması için bana yardım et.. Güç kuvvet ver.. Seni çok seviyorum... "

Asil Kokulu KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin