Sehun dirseğini camın altındaki bir yerlere dayamıştı ve çenesini de elinin üstüne koymuştu. Koyu,siyah camdan dışarıyı izliyordu. Jaeho onu okula bırakıyordu. Hava bugün güneşli ve güzel olmasına rağmen içi bunalmış gibiydi. Sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi hissediyordu.
Jeju adasından iki gün önce dönmüşlerdi ve Sehun ödevleri,dersleri ile uğraşmaya dönmüş Luhan da çalışmalarına dönmüştü. Hatta Luhan Sehun'dan daha fazla çalışıyordu. Her gece elinde torba torba kahvelerle geliyor,sabaha kadar mutfağı alt üst ederek yeni bir şeyler aramaya çalışıyordu. Normalde bu çalışmayı fabrikadakilerin yapması gerekiyordu ama bizzat kendisi yapmayınca içi rahat etmiyordu. Yeni bir şeyler arıyordu. Yeni bir tat,yeni bir aroma. Aslında bir tane bulmuş gibiydi ama henüz farkında değildi. (acaba ne)
Haliyle de balayında yakalayabildikleri o küçük sinyal yine kaybolmuştu,ikisi de birbiriyle mümkün olduğunca az konuşuyordu. Oysa uçağın kalktığı günün sabahında deniz kenarında güzel bir yürüyüş bile yapmışlardı. Neyse ki onlar konuşmadan sanki gözleri konuşuyor,anlaşıyordu.
Eve döndükleri gün Yoo Gang iki genci çatı katındaki odalarına bırakmış ve çekilmişti. Jimin'e Sehun'un çok dinç göründüğünden bahsetmek için direkt kütüphaneye tünemiş ve telefon açmıştı. Ateşli bir gece geçirmediklerini anlamıştı.
Koca odada tek kalan iki gençten biri bir köşeye, biri de koltukların olduğu yere geçmişti.
Odaya girildiği an göze uzun ve geniş bir koltuk,bir sehpa ve bir televizyon çarpıyordu. Oda ilk anda küçük gibi görünse de odaya giren kişi başını eşikten uzatıp sol tarafa doğru bakınca odanın çok çok geniş olduğunu anlıyordu.
Küçük bir oturma odası havası verilen köşenin hemen yanında iki tane de çalışma masası duruyordu. Yoo Gang çok iyi bir iş çıkarmıştı -aslında birinden yardım almıştı- İki çalışma masasının tam ortasından yere bir kolon iniyordu. Fakat kolon iki masanın arasında bir raf görevi görecek şekilde yontulmuştu. Rafa Sehun'un okul kitapları ve Luhan'ın Fransa'dan getirdiği kalın,eski kitapları dizdirmişti.
Yoo Gang odaya eşyaları koydururken rafa hep sırıtarak bakmıştı. Bir köşeden oğlunun,bir köşeden damadının/gelininin kitap almak için uzandığında göz göze geldikleri anı hayal etmişti. Çok romantikti. Belki de sonra rafın arasından ikisi de başını uzatır ve fanfinifon yaparlardı. (siz isteyin ben hemen yaptırtırım onlara)
Masaları geçince de üstünde ipek nevresimlerin olduğu çok geniş bir yatak onları karşılıyordu. Yatağın arkasına eski model bir byongpung* koymuşlardı. Üstünde turna kuşları ve çiçeklerin olduğu upuzun olan byongpung yatakla giysi odasını birbirinden ayırıyordu.
(byongpung : Türkçe karşılığını bulamadım ama sanırım ''paravan'' diyebiliriz. Tarihi dizilerde falan hep görüyorsunuzdur. )
Yatağın arkasında da giysi odası vardı. Sehun'un giysileri daha buraya taşınmamıştı ama Yoo Gang, Sehun'un bedenine göre bir sürü marka elbiseyi dolaba astırmıştı. Gucci,Armanı,Chanel ve daha başka marka elbiseler askılarda, çekmecelerde de pahalı saatler duruyordu.
Giysi odasının içinden de banyoya giriliyordu. Duşa kabin yerden başlıyor ve küçük bir cam kutuyu andırıyordu. Banyo duvarlarında ilginç tablolar vardı. Hatta odada birkaç tablo vardı. Yerlerde ise el işi kilimler. Oh Sehun, hayatında hiç bu kadar güzel bir oda görmemişti. Odadan büyülenirken şu saçma logolu fal kurabiyesindeki falın çıktığının farkında değildi.
Dışarıyı izliyordu ve okula yaklaştıkları anda kendine geldi ve silkelendi.
''Burada durabilirsin!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scent Of A Man (HANHUN) - 남자의 향기
Fanfiction120 yıllık bir kan mührü. Evlilik üzerine yapılan bir anlaşma. Oh Sehun, Kim Luhan ile evlenmek zorundaydı.