Bölüm 171998 – Ekim
Hava güneşliydi ama güneşe aldanmamak gerekiyordu. Rüzgar tokat gibi çarpıyordu insanın suratına. Küçük Sehun'a da çarpmıştı. Gözleri dolduğundan gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Kısık gözleriyle başını kaldırdı ve annesine baktı.
''Anne ? Neden buradayız ?''
Çevresine bakıyor ve paytak paytak yürüyordu. Bir yandan da işaret parmağına sarılı olan yara bandını baş parmağıyla yokluyordu.
Yürüdükleri sokak kendi mahallelerinden o kadar farklıydı ki. Kaldırımlar düzgün bir şekilde döşenmişti ve sokakta bir sessizlik hakimdi. Üstelik sokak boş falan da değildi. Yürüyen orta yaşlı kadınlar alçak sesle konuşuyorlardı.
Jimin oğlunun elini tuttu ve küçük parmaklarını ovaladı.
''Maaşımı almaya geldim Sehuncuğum. Hani dün demiştim ya buraya geleceğiz diye.''
Jimin oğluna gülümsedi ve sonra da cebinden bir peçete çıkarıp oğlunun burnunu sildi.
''Atkını ağzına kadar çek de üşütme canım.''
Sehun gülümseyerek atkısını burnunun altına kadar çekti.Annesinin sıcak elini tutmaya devam ederken ilerlediler.
Sokağın sonunda kalan büyük pembe evin önünde durduklarında Sehun başını kaldırarak eve baktı ve sonra da Jimin demirden yapılma kapıyı açtı.İçeri girdiler ve kapıyı çaldılar. Kapıyı koca topuzlu bir kadın açtı. Evin hanımıydı.Yüz ifadesi hafif donuktu.
''Sen mi geldin Jimin? Ah doğru ya,bekle hemen burada. Zarfı getiriyorum.''
Jimin Sehun'a doğru eğildi ve atkısını düzeltti.
''Baksana hayatım,istersen beş dakika şuradaki parkta oynayabilirsin.Ben de hemen gelirim tamam mı?''
Park evin hemen karşısındaydı ve parka giden yoldan araba geçmiyordu.Yani güvenliydi. 3-4 tane çocuk gülüşerek oynuyorlardı. Sehun da gülümsedi ve kısa bacaklarıyla parka doğru koşturdu. Kendisinden birkaç yaş büyük,iyi giyimli çocuklar kaydıraktan kayıyorlardı. Kaydırağın önünde dikilen çilli çocuğu görünce hepsi birden ona baktılar. İki kuyruklu kız şaşkınca adını sordu.
''Sen kimsin ? Seni hiç görmemiştik daha önce.''
Sehun peltekçe adını söyledi. ''Adım Sehun. Annem karşıdaki evde çalışıyor.''
Kız burun kıvırdı. Gözlerini de devirdi.
''Yani bir hizmetçinin mi oğlusun ?''
Çilli çocuk bir gram bile utanç duymadan cevap verdi.
''Evet.''
Hala gülümsüyordu da.
O arada kaydırağın yanındaki merdivenin birkaç basamağını inen 8 yaşlarında bir erkek çocuğu görüldü. Kıza doğru dik dik bakıyordu.
''Ne saçmalıyorsun Nayong ? Yoksa bizimle oynayamazsın falan mı diyecektin ?''
Kız kaydırağın ucundan kalktı ve çocuğa hafifçe yaklaştı. Başını kaldırıp gıcık gıcık çocuğa baktı.
''Ama öyle.Bizimle oynamaz işte Luhan. O bizden farklı.''
Luhan denilen çocuk basamaklardan tamamen indi. Kuma ayağını bastığında Nayong'a hafifçe omuz atmıştı. Sehun'un karşısında dikilip yukarıdan ona baktı.Öbürlerinin bakışlarını hiç umursamıyordu.Gerçi Sehun da zengin çocuklarının bakışlarını,kıyafetlerinin özenini umursamıyordu.
''Kaç yaşındasın ?''
Sehun elini cebinden çıkardı ve dört parmağını gülümseyerek havaya kaldırdı. Sonra da salıncağa doğru ilerledi. Luhan'ın arkasından geldiğini biliyordu. Salıncağa oturunca yüz yüze geldiler.
''Sen kaç yaşındasın hyung?''
Kendisinden büyük olduğunu,bir abi olduğunu biliyordu. Bu yüzden ona hyung demişti.
''Senden dört yaş büyüğüm.İlkokula gidiyorum.''
Sehun salıncakta ayaklarını salladı.Luhan arkasına geçmişti.
''Seni sallayayım mı?''
Çilli çocuk heyecanla arkasına döndü.
''Olur,olur!''
Luhan salıncağın zincirlerini tuttu ve salıncağı iyice geriye çekti.Salıncağı itmeden önce ''sıkı tutun'' diye bağırmıştı.
İkisi de bir süre gülüştüler.Luhan salıncağı elinden geldiğince yukarı doğru ittirmeye çalışıyordu.Sehun hep ''Daha da yukarı!'' diye bağırıyordu.Daha demin tanışmalarına rağmen dışarıdan bakan birisi ikisini uzun süredir arkadaş zannedebilirdi.
Birkaç dakika sonra Luhan gaza gelip farkında olmadan salıncağı çok fazla ittirmişti. Sehun panik oldu ve zincirlere tutunmaya fırsatı kalmadan küçük beden salıncaktan aşağı kumların üstüne düştü.(hafif olduğu için o kadar kolay düşmüştü ki) Luhan şoktan olduğu yerde dikiliyordu. Fakat bilmiyordu ki demin hızla ittiği salıncak şimdi onun yüzüne gelecekti.
Olaylar çok hızlı gelişmişti. Salıncak Luhan'ın yüzüne hızla çarptığında yere yığılmıştı. Sehun kendi acısını hissetmiyordu bile. Luhan'a doğru koşturmuştu. Bağırıyordu.
"Yardım edin!"
Kaydıraktan kayan çocuklar kuma bata çıka Luhan'a doğru koşturdular.Luhan hala gözlerini açmamıştı. Yalnız dudağının biraz üstü kanıyordu. Salıncağın zinciri gelmişti.
Çocukların hepsi eğilmiş Luhan'ı dürtüyordu. Demin Sehun'u hor gören Nayong da oldukça endişeliydi.
"Ya! Luhan! İyi misin !?"
Sehun da ellerini Luhan'ın göğsüne bastırmış onu dürtüyordu. Bir anda gözü kendi elindeki yara bandına takıldı. Dün elini yakmıştı ve annesi acısının geçmesi için elini öpmüştü.
Gözüne Luhan'ın yarası takıldı. Dudağının hemen üstünde olan. Tereddüt etmeden eğildi ve dudağını yaraya bastırdı. Çocuklar gözleri ve ağızları açık bir şekilde kalakalmışlardı. Küçük bir erkek çocuğu Sehun doğrulduğunda "Ne yapıyorsun?" demişti.
Sehun endişeli gözlerle cevap verdi.
"Öpersem geçer diye."
Ekim ayının ayazında Luhan kaderindeki kişiyle karşılaşmıştı aslında. Gözlerini açtığında küçük çocuk çoktan gitmişti. Ama yara izi hala duruyordu.
Hayatının,sonraki 18 yılında da yara izi orada durdu. Ve sonra o geldi.
Oh Sehun.
İlk tanışmalarında birbirlerini yaraladıktan sonra birbirlerinin ilacı oldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scent Of A Man (HANHUN) - 남자의 향기
Hayran Kurgu120 yıllık bir kan mührü. Evlilik üzerine yapılan bir anlaşma. Oh Sehun, Kim Luhan ile evlenmek zorundaydı.