BÖLÜM 2

13.4K 613 290
                                    

YENİ BÖLÜM SİZLERLE ARKADAŞLAR. HİKAYE RAYINA YAVAŞ YAVAŞ OTURACAK VE KARAKTERLERİN HEPSİNİ TANIMIŞ OLACAĞIZ. SONRASINDA İSE, GERÇEKTEN OLAYLI, ENTRİKALI, SIRLARIN TUTULACAĞI YA DA AYYUKA ÇIKACAĞI BÖLÜMLER, AKSİYON DOLU ANLAR, HEYECAN DOLU DAKİKALAR SİZİ BEKLİYOR OLACAK. BUNUN GARANTİSİNİ VERİYORUM VE İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Halil ile Boran, avlanmak için Karasu'ya doğru yola çıktılar. Arabada sohbet güzel gidiyordu. Halil cebinden çıkardığı kısa Marlboro'dan bir tane yaktı. Yaktığı sigarayı aracı kullanan Boran'ın ağzına uzattı. Ardından bir tane daha yaktı ve derin bir nefes çekti içine.

Hava günlük güneşlikti şanslarına. Güzelce balık avlayacak, bol tutarlarsa evlerine de götüreceklerdi. Yol boyunca sohbet ettiler iki arkadaş.

- Boran'ım bak ne diyeceğim?
- Söyle biraderim?
- Yarın diyorum, merkeze inelim. Bizim konağın arka bahçesine ekeceğim birşeyler var. Tohumları alırız, hem de gezeriz biraz.
- Olur kardeşim olur. Seninle oldumu lafı olmaz biliyorsun.
- Hay sen çok yaşa kardeşim benim.
- Onu bunu geçte, karşıya bak.
- Vay be! Gelmeyeli uzun zaman olmuştu.

Sonunda Karasu'ya varmışlardı. Arabayı müsait bir kenarda park etti Boran. Önce arabadan indiler ve aracın önüne geçip yaslandılar. Mis gibi havayı, derin derin çektiler içlerine. Koskoca Karasu önlerinde, onları bekliyor gibiydi. Ağaçlar yemyeşil renkleriyle hoşgeldin diyor, cıvıldayan kuşlar bu iki adamı karşılıyordu sanki.

Boran aracın bagajına doğru yöneldi ve kapıyı açtı. Bagajda herşey tamdı. Evdeki yardımcıları domates, biber, salatalık koymuşlardı poşete. Bardakları, çatal bıçakları, demliği bile koymayı ihmal etmemişlerdi. Saklama kaplarının içinde birkaç çeşit yiyecek vardı. Belli ki balık tutsalarda, yanında çeşit olsun demişti yardımcı kadınlar. Bol ıspanaklı börek mis gibi kokuyor, ince ince sarılmış sarmalar ağız sulandırıyordu. Boran şöyle bir bagajı kolaçan ettikten sonra, Halil'e seslendi:

- Koçum! Gel bir el at, malzemeleri taşıyalım suyun kenarına.
- Geldim kardeşim. Al sen yaygıları ser. Ben de malzemelerden kapayım geliyorum.
- E haydi bakalım.

İki güçlü adam, iki seferde ne varsa getirmişlerdi. Yaygının üzerine yiyecekleri bırakırken, mangal, kömür ve balık avı için gerekli malzemeleri de, ağacın dibine bıraktılar.

Hava öyle sıcaktı ki, resmen kavuruyordu ortalığı. Herşey hazırdı artık. Boran oltalarını çıkardı önce. Ardından ağ atarız düşüncesiyle getirdiği ağ torbasını koydu suyun kıyısına. Yemleri çıkardı ve bir kutusuyla birlikte, diğer oltayı Halil'e uzattı.

- Haydi Bismillah. İnşallah işimiz rast gider kardeşim.
- İnşallah Boran'ım inşallah. Bismillah!

İkisi de atmıştı oltasını suya. Artık şanslarını bekleyeceklerdi. Bu arada Halil mangalı yaktı. Balık tutarlarsa kızartacaklar ve birer ikişer bira ile, afiyetle yiyeceklerdi. Hiç olmadı, getirdikleri etleri pişirmekti niyetleri. Ancak bekledikleri gibi, rast gelmişti bugün sanki. Saat geçiyor, saat geçtikçe balıklar ufaklı irili oltalara takılmaya devam ediyordu. İkisinin de yüzü gülüyordu. Halil yakaladıkları balıklardan birazını temizlemiş ve mangalın başına geçmişti çoktan. Boran ise oltasını atmaya devam ediyordu. Yakaladığı balıkları sepete atıp, soğuk suya bırakıyordu.

- Boran, balıklar hazır olmak üzere. Ben şu yiyecekleri çıkarayım. Salatayı yaptıkmı, herşey tamamdır.
- Eyvallah kardeşim. Bagajda buzluğa bak. Bira var, ha sahi rakıda olacak!
- Tamam hallediyorum!

Halil mis gibi bir sofra hazırlamış, taze yeşillikler ve domatesler ile salatasını hazırlayıp sofraya koymuştu. Rakıyı getirmemiş ve biraları almıştı buzluktan. Hemen Boran'a seslendi.

- Hadi kardeşim gel!

Boran oltasını, toprağa çaktığı kazığa sabitledikten sonra sofraya geldi. Karşılıklı oturdu iki dost. Bol sohbet eşliğinde, güzelce yediler yemeklerini. Biralarını içmeye devam ederken, Boran üstünü çıkardı. Sıcak terletmişti genç adamı. Vücudu parıl parıl parlıyordu. Sırtındaki kasların üzerinde boncuk boncuk ter oluşmuştu. Halil ise birasını içmeye devam ediyor ve Boran'la sohbet ederken, arada bir kendini alamayıp dostunun vücudunu inceliyordu. Daha sonra kafasını çevirip, utandığını hissediyordu.

İki arkadaşın sohbeti devam ederken, Halil'in telefonu çaldı. Arayan şehirden bir tanıdığıydı.

- Efendim Ali dayı?
- ...
- Ha evet, evet tanıyorum. Deli Mehmet'in torunu Diyar'ı diyorsun değil mi?
- ...
- Geliriz dayı, geliriz tabi. Göndermişlerse eve gelmiştir davetiye mutlaka. Davete icabet etmemek olmaz.
- ...
- Tamam dayı, orada olacağız inşallah. Görüşürüz haydi, kendine iyi bak.
- Ne diyor Ali dayı?
- Yav hani Mehmet amca yok mu, Kızıltepe'den deli Mehmet. Onun torunu Diyar, evleniyormuş. Davetiye yollamışlar size de, bize de.
- Hadi ya! Diyar'da elden gidiyor desene kardeşim.
- Olacak oğlum, herkes yuvasını kuracak elbet. Biz de gidip görünelim diyorum. Diyar iyi çocuktur. Düğününde bir harmandalı oynanmazsa olmaz.
- Vay, kardeşim benim. Olur gidelim tabi.

Halil ile Boran böyle iki dosttu. Yedikleri, içtikleri gibi çoğu zaman gittikleri yerde ayrı olmazdı. Birçok arkadaşları vardı ikisininde. Ama ikiside birbirini ayrı tutmazdı, yapacakları hiçbir şeyden.

Boran ellerini başının arkasında birleştirip uzandı sırt üstü. Vücudu hafif kaslı, hafiften tüylüydü. Karnının üzerindeki leke bile, ona yakışıyordu. Halil'de uzandı dostunun yanına. Kolları birbirine değiyordu yatarken. İçlerinde anlamsız bir heyecan oluşuyor, ikiside anlam veremiyordu buna. Aslında bir anlam aramıyorlardı. Nedenini sorgulamıyorlardı hiçbir şeyin. Tenlerinin birbirine değmesinden rahatsız olmuyorlardı iki dost.

Halil bir elinin üzerine doğrulurken, diğer elini Boran'ın göğsüne attı. Aralarında şakalaşırlardı bazen. Bu nedenle abes karşılamıyorlardı birbirlerini. Terliydi Boran'ın vücudu. Ateş gibiydi göğsünün üzeri. Halil kısa bir zamanda bunu hissetmişti ve söze girdi:

- Oğlum kalk bir su vur vücuduna. Ateş gibi olmuş, güneşten.
- Sen ıslayıver kardeşim.

Aralarında gülüştüler kısaca.

- Kalk hadi kalk. Ya su vur ya da gir şu suya serinle.

Boran doğruldu ve pantolonunu çıkardı. Altında siyah boxeri vardı. Tüylü ve kalın bacakları, dev gibi vücuduna yakışırcaydı. Suya girdi yavaş yavaş. Biraz yüzdü ve Halil'i de çağırdı, ama Halil girmeye niyetli değildi. Çok geçmeden çıktı sudan ve kurulandı Boran. Halil heyecan içinde, arkadaşının her adımını izliyordu. Konuşamıyor ve sessiz kalıyordu. Bir tuhaf hissetmişti kendini, ancak bir ad koyamıyordu bu duruma. Ya da koyuyor ama cesaretli olamıyordu. Boran üzerini kuruladıktan sonra, Halil söze girdi:

- Hadi Boran'ım kalkalım artık.
- Nereye oğlum, iyiydik ya.
- Yok,  kalkalım da, daha sonra tekrar yaparız.

Boran dostunun bir dediğini iki etmezdi, tıpkı onunda yaptığı gibi. Üzerini giydi ve eşyaları toparladıktan sonra, birlikte arabaya yerleştirdiler. Balıkları ve oltaları aldılar ve yola çıktılar. Yol geldikleri gibi gülüş sohbet değil, slow şarkılar eşliğinde sessiz geçiyordu. Arada birbirlerine bakıp, sıcak ve samimi bir gülüş atıyorlardı. Ancak bu sessizliğin nedeni, hayra alamet değildi. Bazı şeyleri farketmeye başladıklarında, hayatları beklenmedik şekilde değişecekti.

HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin