MERHABA SEVGİLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜM İLE BİRLİKTEYİZ. BAHAR TELAŞESİ İLE YOĞUN BİR HAFTA GEÇİRDİK. HALİYLE BİRKAÇ GÜN GECİKMELİ GELİYOR BÖLÜMÜMÜZ. BU ARADA FİNALE YAKLAŞTIĞIMIZI BELİRTMEK İSTİYORUM VE AKSİYONUN YÜKSELECEĞİNİN TÜYOSUNU DA VERMEK İSTİYORUM. HEPİNİZE İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.
Serap evden güçlü bir konuşma ile gönderilmişti. Ancak olaylar bu kadarla bitmeyecekti. Rojda yaptığı şeyin, nelere mal olacağını bilmeden gurulanıyordu. Artık Halil'i Serap derdinden kurtarmıştı ne de olsa. Gururlanmak onun hakkıydı.
Saat ilerlemiş ve akşam üzeri olmuştu bile. Emine ve Saliha gezmeden dönmüş, konağın kapısından giriş yapmıştı. Serap'ın gittiğinden haberleri yoktu. Öğrendiklerinde bir cevap arayacaklardı. Rojda bunun için birşeyler düşünmüş olmalıydı. Emine ve Saliha sohbet ederek avluya girdiler. Yorgunluklarını atıp biraz dinlenmek için, üzerlerini değişmeden oturdular. Emine, Zeliha'ya seslendi:
- Zeliha, Zeliha!
- Buyur Emine hanım?
- Sana zahmet bize iki kahve yapıver. Çok yorulduk valla, dinlenirken içelim.
- Tamam, hemen yapıyorum.
Hanımlar sohbete devam ederken, babasını yalnız bırakmamak için içeri geçen Rojda kapıda göründü. Annesi ve yengesine uzun uzun baktıktan sonra, avluya çıkıp yanlarına gitti. Bir şekilde bugün yaşanan olayı rayına oturtması gerekiyordu. Masum bir giriş yaptı sohbete:
- Hoşgeldiniz güzeller. Yorulmuşsunuz bakıyorum.
- Hoşbulduk kızım. He yorulduk valla pekte sıcak.
- Neler yaptınız bakalım?
- Ne yapalım kızım işte, yengenle gittik geldik. Eee siz naptınız bakalım? Baban napıyor? Serap ablan napıyor, dinleniyor mu?
- Şey, babam iyi ellerini oynatabiliyor. Daha da iyi şimdi galiba. Ayaklarını falan sıkabiliyor biraz.
- Oh, oh aman kızım baban iyi olsunda.
- Serap abla da, şey ya Serap abla İstanbul'a döndü acil.
- Ne? Ay hayır olsun, ne oldu kızım neden döndü?
- Bilmiyorum ki anne, ailevi birşey heralde. '' Bir süre ulaşamazsınız, ben imkanım olursa dönüş yaparım.'' dedi ve çıktı.
- Hay Allah! Eee baban nolacak şimdi?
- Ya üzülme anne! Ben babama bakar, hareketlerini yaptırırım birkaç gün. O sırada da yeni birini buluruz eminim.
- Of of! İnşallah kızım inşallah.Rojda daha iyi hissediyordu kendini. Söylediği yalan sayesinde, ulaşmalarını da engellediğini düşünüyordu. Ayrıca bu işin sona ermesi ve konunun kapanması, Rojda'nın üzerindeki ağırlığı yok etmişti. Ancak hala fırtınalıydı herşey. Boran ve Halil ile ilgili duyduklarını, hala hazmetmeye çalışıyordu. Sessiz kalmasının sebebiyse, Halil'e duyduğu masum sevgisiydi.
Bir süre sonra yemek hazırlıkları başlamıştı. Zeliha ve kızları harıl harıl çalışıyor, akşam yemeğini hazırlıyordu. Rojda'da büyük gönüllülüğüyle onlara yardımda bulunuyordu. Saat ilerledikçe mis gibi kokular avluyu sarmaya başlamıştı. Bu sırada Halil ve babası eve döndüler. Tam zamanında gelmişlerdi. Akşam yemeği hazır olmak üzereydi. Avluya giren iki adam, üzerlerini değiştirmek için odalarına doğru yöneldiler. Rojda'da uzaktan izliyordu olan biteni. Halil'i görünce kat kat mutlu hissediyor, onu bu beladan kurtardığı için içten içe böbürleniyordu.
Çok geçmeden Halil ve babası da aşağı kata indi. Devran ağa kardeşine bakmak için odaya ilerlerken, Halil avluya doğru çıktı. Avluda annesi, yengesi ve Rojda'yı görünce gülümsedi. Yanlarına doğru ilerlerken, karşıdan söze girdi:
- Hanımlar gezmiş gelmiş! Üzerlerini bile değiştirememiş.
- Gel gel Halil gel. Ay bir güldük bir güldük sorma!
- Ne oldu hayrola, amma neşelisiniz?
- Anlat kız Emine, anlat!
- Kız yürü git dalga mı geçiyorsunuz benimle?
- Ay nasıl düştü, yeri öpüyordu tutamadım kendimi!
- Allah cezanı vermesin emi Saliha! Kız morardı dizim dirseğim!
Kahkaha dolu bir sohbet başlamıştı aralarında. Halil'in de yüzü gülüyordu. Belli ki bırakıp gittiği Serap'ı merak bile etmiyordu. Ancak merak etmese de, Rojda giderdi gizemi. Ortaya atar gibi attı lafı, Halil duysun diye:
- Serap ablada gitti, şaka gibi.
- Ne, nereye gitti?
- Kızın ailevi sorunu varmış oğlum. Zorla tutmak olmazdı heralde. Gitsin, halletsin işlerini. Elbette arar haber verir, hanım kızdır Serap.
- Şakamı bu Rojda?
- Yoo abi valla gitti. Bir baktım toplamış valizini, çıkıyordu konaktan. Sordum o da anlattı işte ailevi bir mesele olduğunu.
Halil'in içine adeta su serpilmişti. Ufacık bir endişesi bile varsa, bir anda yok olup gitmiş ve hafiflemişti. İçini pır pır eden kuşlar kaplamış, cıvıl cıvıl ötmeye başlamıştı sanki. Serap'ın sebep olacağı bir facia, bu şekilde son bulmuştu çünkü. Halil öyle mutlu hissediyordu ki kendini, dışarı çıkıp koşturmak, sevinçten bağırmak istedi. Ancak deli gibi çıkması imkansızdı elbette. Hemen yerinden fırladı ve üzerinde hazır bekleyen eşofmanları ile, bahanesini uydurdu:
- Hanımlar ben biraz yürüyeceğim. Akşam yemeği hazır olmadan yetişirim.
- Ne o len Halil, spora mı başladın?
- He yenge, bir anda başlayıverdim öyle.
- Ay deli bu çocuk.
- Hadi çıktım ben, görüşürüz.
Halil muhteşem Mardin manzarasını izleyerek, yol kenarında tempolu yürümeye başladı. Mutlu hissediyordu kendini. Ne ona, daha da önemlisi Boran'a bir zarar gelmeyecekti. Serap'ın böyle birşey yapma ihtimali ortadan kalkmıştı. Boran'ı düşününce evde Şaheste'yi görmediği aklına geldi. Aramak istedi kardeşini ve telefonunu çıkardı cebinden. Elleri titremeye başladı ve yavaşladı. Acıyordu canı düşündükçe. Canı, kanı, kız kardeşi ve sevdiği adam birlikte olabilirdi o an. Aramaktan vazgeçti ve tekrar cebine koydu telefonunu. Duraksadı ve dağlara, taşlara, gökyüzüne baktı. Hafif esen rüzgar yüzüne vuruyordu tatlı tatlı. Ellerini açtı iki yana ve gözlerini kapattı. Sanki masallarda gibiydi. Öyle hoştuki yüzüne vuran serinlik. Manzara ise büyülüyordu baktığında. Gözlerini açmıyordu, çünkü akacaktı yine gözyaşları. Sevdiği adama dibindeyken ulaşamamak hissi, kalbini parçalıyor ve onu mahvediyordu. Sevdiğine çok yakınken, kilometrelerce uzakta gibiydi. Fedakarlık ediyordu aslında. İnadı bir anda geçiverirdi, Boran'la konuşsaydı. Ama artık ok yaydan çıkmış, sevdiği adam kardeşinin sevdiği, nişanlısı olmuştu.
Bir süre sessiz kalan Halil, derince bir nefes çekti içine. Dışarı verirken gözlerini açtı. Masal sona ermiş, bu muhteşem manzaranın bile gölgeleyemediği dertlerine geri dönmüştü. Mutluluk ve hüznü bir anda yaşıyordu. Bir beladan daha kurtulmuştu, kazasız belasız. Peki ya birgün Boran'la kalpleri biraraya gelirse, yanıp tutuşurken dayanamazlarsa eğer, Serap'la yattığını nasıl açıklayacaktı? Düşüneceği o kadar çok şey vardı ki genç adamın, bu düşünceyi son sıralara bırakmıştı. Ancak kısa sürede hiç beklenmeyen bir şekilde, hayat düzeni tamamen değişecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALİL İLE BORAN
General FictionMardin'de iki büyük ve birbirine dost aşiret. Babalarından sonra aşiretlerin başlarına geçmeleri ümit edilen iki erkek Halil ile Boran. Ayrıca çocukluktan gelen iki dost. Peki ya şimdi? ''DELİKANLI BİR AŞK HİKAYESİ''