MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜMÜ YAZARKEN, BÖLÜMDE TAMAMEN DEĞİŞİKLİĞE GİTTİM. GEÇTİĞİMİZ BÖLÜMDE DEĞERLİ DOSTLARDAN TAHMİNLER GELDİ VE HEMEN HEMEN YAKIN TAHMİNLERDİ BUNLAR. OKUYUCU DOSTLARIMI ŞAŞIRTMALIYDIM. BU NEDENLE BÖLÜMÜ YENİ BAŞTAN KURGULADIM. UNUTMAYIN Kİ, BU BÖLÜM İLERDE ÖNEMLİ BİR BÖLÜME KÖPRÜ GÖREVİ YAPACAK. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.
Halil ve Boran donup kalmıştı. Halil'in dedesi Mahmut ise, hala onlara doğru bakıyordu. Çok geçmeden Mahmut ağa seslendi:
- Kimsin? Kim var orada?
Bu sözüyle birlikte, Boran bir hamle yapıp Halil'in yanına, duvara yasladı kendini. Kendisinin bile zor duyacağı bir ses tonuyla Halil'e sordu:
- Gördü mü?
- ...İkiside ter atmış, kalp atışları ağızlarına gelmişti sanki. Halil cevap veremedi Boran'a. Ancak eliyle ilerle der gibi itekledi. Boran başını diğer tarafa çevirdi ve kileri farketti. Bu esnada Halil, dedesine cevap verdi:
- Benim dede, ben! Hava alıyordum arka kapıda.
- Ha, sen misin oğlum? Ben de Boran sandım. Gözlüklerim odada kalmış. Seçemedim karanlıktan.
- Anladım dede, geliyorum şimdi ben.Bu konuşma sürerken, Boran çoktan kilere sıvışmıştı. Halil korku dolu bir şekilde, başını sağa çevirip baktı. Boran'ın gittiğini farkedince, adeta ölümün kıyısından dönmüş gibi hissetti kendini. Hemen toparladı kendini ve dedesine doğru ilerledi. Dedesinin koluna girdikten sonra, onu avlunun kapısına doğru yöneltti ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti:
- Sen geç avluya dede. Ben bir koşu gözlüğünü getiririm şimdi.
- Tamam oğlum.Mahmut ağa avluya doğru çıkarken, Halil merdivenlerden yukarı çıkmıştı bile. Hemen odasına doğru ilerledi ve banyoya girdi. Lavaboya yaslanıp suyu sonuna kadar açtı. Korku içine işlemişti Halil'in. Eğildi ve yüzüne birkaç kez su çarptı. Kendine gelmesi zaman alacak gibiydi. Aynaya bakarken aklına Boran geldi. Hemen yüzünü kurulayıp, odasından dışarı fırladı. Dedesinin odasından gözlüklerini aldığı gibi, koşar adımlarla aşağı indi. Halil ailesinin yanına çıkmadan önce, kilere doğru ilerledi. Aklına gelen tek oda odasıydı çünkü. Kileri kapısını açıp içeriye girdi. Karanlıktı ortam ve kimse görünmüyordu. Fısıldar şekilde seslendi Boran'a:
- Boran! Boran!
- Buradayım.Boran kilerin içindeki pencerenin önüne çökmüş, ter içinde kalmıştı. O da farkındaydı çünkü, öğrenilirse olacakların. Halil hemen yanına ilerleyip önünde diz çöktü. İki eliyle kafasını tuttu Boran'ın ve kendine doğru çekti. Kafasını kendi kafasına yasladı. Dudaklarının arasında bir anlık mesafe vardı sadece. Ancak Halil öpüşmeye yeltenmedi. Boran'a fısıldadı sadece:
- Öldüm sandım ama senin için ölürüm gerekirse.
- Ya gördüyse deden? Seninle olmayı çok istiyorum Halil. Hislerim bambaşka, anlamıyor, anlam veremiyorum. Seninle birarada olmak istiyorum sürekli. Ama, ama bu şekilde devam ederse, yakalanacağız.
- Korkma! İkimiz bir olduktan sonra, herşeyin üstesinden geliriz. Sen mutlu ol yeter ki, elimden geldiğince yanında olmaya hazırım.Korku, endişe ve daha bir çok duygu karmaşası içinde, bir fısıltı ile anlatıyorlardı hislerini. Hemde karanlık bir kilerde. Duyguları her an daha çok yoğunlaşıyordu. Birbirlerine olan hislerini, yavaş yavaş kontrol edemez hale geliyorlardı. Bir anlık bu konuşma, Boran'ın sorusunu yinelemesiyle devam etti:
- Deden görmüş olabilir Halil. Görmüş olabilir!
- Bak! Gözlüklerini istedi benden. Görmedi bizi! Hem görse bu kadar normal olur mu herşey?
- Olmaz. Ben, şey ben bilmiyorum.
- Hadi kalk toparla kendini. Bahçeye çıkalım şimdi. Şaheste'nin yanında ol. Herşeye göğüs gereceğim ikiniz için. Onu sakın üzme olur mu?Halil elinden tuttu ve kaldırdı Boran'ı. Sözleriyle fedakarlık ettiğini anlatmıştı Boran'a. Kardeşi ve o mutlu olsun istiyordu. Çünkü elinden birşey gelmiyordu. Bu evlilik aile büyüklerinin isteğiyle, öyle ya da böyle olacaktı.
İki adam kalktılar ve önden Halil ilerlemeye başladı. Kilerin kapısını açıp, dışarı baktı önce. Ortada kimse yoktu. Hemen kilerden fırladılar ve avluya doğru yürümeye başladılar. Avluya çıktıklarında Rojin ana yüksek sesle seslendi Boran ile Halil'e:
- Haytalar! Nerelerdesiniz yine? Hem de böyle bir günde!
- Şey, ben dedemin gözlüklerini almaya çıkmıştım.
- Ben de lavaboya gittim Rojin ana.
- İyi bakalım. Hadi artık biz kalkalım. Yolcu yolunda gerek. Emine, Saliha mutlaka bekliyorum ona göre.
- Tamam Rojin ana, mutlaka geleceğiz.İki aile birbiriyle vedalaştıktan sonra, Karahanlar konaktan ayrıldı. Köroğlu konağında ise, herkes yorgundu. Misafirler gidince tüm ahali müsaade isteyip, yavaş yavaş odalarına çekildiler.
Halil ise avluda yalnız kalınca, bir sigara daha yaktı. Hayaller alemine dalmaya başlamıştı bir an için. Boran'ı düşünüyor ve yüzü gülüyordu. Ancak arada kulaklarında ve beyninin içinde Boran'ın sözü çınlıyordu; "Ya gördüyse deden?"
Halil'in aklına kurt düşüyordu böylece. Ancak dedesinin anormal bir tepkisi olmamıştı. Dahası, sonrasında anormal davranmamıştı. Halil kafasından bu düşünceyi o an için atmaya çalıştı. Sigarasını bitirdikten sonra, o da odasına doğru yol aldı. Gece sona ermiş, Şaheste Boran'a istenmiş ve iş tatlıya bağlanmıştı. Halil'in aklında binbir türlü düşünce dolaşıyordu.Bu karmaşık kafasıyla kendini yatağa attı. Gece onu çok yormuştu çünkü.
......
Yeni güne uyandıklarında, Halil'in aklına dün gece gelmişti ilk etapta. Uykudan kalkar kalkmaz o anı düşündü ve derin bir nefes alıp verdi. Kısa sürede üzerini giyindi ve işe gitmeden önce evdeki işlerini halletmeye başladı. Bu sırada kahvaltı molası vermiş ve kahvaltısını etmişti. Kahvaltıdan sonra herkes işine gücüne dağıldı. Halil üst kata, odasına çıktı. Çekmecesinde birşeyler arıyordu. Birinin telefon numarasını bulmaya çalışıyordu. Orada bulamayınca aklına, evde telefonların not alındığı defter geldi. Odasının balkonuna çıkıp, aşağı doğru baktı. Avluda Rojda'nın annesi Saliha oturuyordu. Halil yengesini görünce seslendi:
- Yenge! Yenge!
-Ha, nerdesin oğlum?
- Yukardayım yenge yukarı bak!
- Söyle oğlum, birşey mi oldu?
- Ya Kemal abinin numarası lazım bana. İş için görüşmem gerek ama, benim notların arasında bulamadım. Bizim telefon defteri yok muydu?
- Ha! Var var Halil. Rojda'da defter. O not alıyor lazım olunca numaraları. Rojda gelir 1 saate kadar. Alırsın o geldiğinde.
- Tamam yenge, sağol.
Halil düşünmeye ve tekrardan çekmecelerini araştırmaya başladı. Kemal, iş ortaklığı yapacakları biriydi. Onunla bu nedenle görüşmesi gerekiyordu. Ancak Rojda'yı beklerse, iş yerine geç gidecekti. Düşündü ve aşağı kata, Rojda'nın odasına inmeye karar verdi. Odasının kapısı hafif aralıktı. Önce sağına soluna baktı Halil. Ne de olsa edep, adap gereği yanlış anlaşılmak istemezdi. Sonra girdi odaya ve kapıyı kapattı. Rojda'nın masasına, şifonyerin üzerine baktı ve bulamadı telefon defterini. Aklına şifonyerin çekmecesi geldi ve ilerledi. Çekmeceyi açtığında telefon defterinin orada olduğunu gördü. Hemen defteri açıp sayfaları çevirmeye başladı. Nihayetinde numarayı bulmuştu. Ancak tam defteri kapatacakken gözleri fal taşı gibi açıldı. Telefon numaralarının ve isimlerin yazılı olduğu yazıyla, kapıya bırakılan nottaki yazı aynıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALİL İLE BORAN
General FictionMardin'de iki büyük ve birbirine dost aşiret. Babalarından sonra aşiretlerin başlarına geçmeleri ümit edilen iki erkek Halil ile Boran. Ayrıca çocukluktan gelen iki dost. Peki ya şimdi? ''DELİKANLI BİR AŞK HİKAYESİ''