BÖLÜM 22

4.7K 284 76
                                    

MERHABA DEĞERLİ ARKADAŞLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. YORUMUNUZU ESİRGEMEYİN LÜTFEN. DÜŞÜNCELERİNİZ BENİM İÇİN ÖNEMLİ VE DEĞERLİDİR. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

YUKARI BİR DE MÜZİK ATALIM ADI ''KALBİMDEKİ İSYAN'' OLSUN. BU BÖLÜMÜMÜZÜN FON MÜZİĞİ OLMASINI İSTİYORUM. OKURKEN AÇIP DİNLEYEBİLİRSİNİZ.


Geçen günler içinde, şahşahlı nişan hazırlıkları yapılmaya başlanmıştı. Boran ile Şaheste'nin nişanı, konakta olacaktı. Birkaç aile dostu dışında davetli olmamasına rağmen, gösterişten ödün verilmiyordu. Bu sırada herkes bir koşuşturmaca içine girmişti. Halil'de dışardan bu hazırlıkları güçlü bir duruşla izliyordu. İçinden kopan fırtınaları, parçalanan sert kayaları kimse bilmiyordu elbette. Bu karmaşa Halil ve Serap'ın daha fazla zaman geçirmesine, daha da kaynaşmasına ortam oluşturmuştu. Boran ile Halil günlerdir, bir telefon konuşması bile yapmamıştı. İki erkeğin inadı ve gururu, birbirlerinden uzak kalmalarına sebep oluyordu. Şaheste Allah'ın izniyle verilmiş ve söz yüzükleri takılmıştı. Bu durumların getirdiği acı, Halil'i başka rüzgarlara sürüklüyordu. Ancak o da henüz neler olduğunun farkında değildi. Nişan gününe çok az kalmıştı ve sevdiği adam, gözlerinin önünde öz kardeşiyle nişanlanacaktı. Halil kendini buna hazırlamaya çalışıyor, düşündükçe ciğerleri patlayacak gibi oluyordu. O gün kardeşinin günüydü. O gün düşüneceği tek şey, kızkardeşinin mutluluğu olacaktı. Halil sözde gemileri yakmıştı zaten, kendi kafasında.

Nişan kız evinde olacağı için, hazırlıklar Köroğlu konağında yapılıyordu. Hergün erkek tarafından bir sürü gelen giden oluyordu. Nişana bu kadar kişi davet edilse, koskoca bir nişan töreni yapılabilirdi. Ancak merakını gidermek için gelenler, arkadan söz etme cesareti gösterebilecek olanlar ve gerçekten hazırlıklara yardımcı olacaklar vardı bu kalabalığın içinde.

Serap'ta tamamen art niyetsiz bir şekilde, Halil'i yanlız bırakmıyor ve işinden zamanı kalınca Şaheste'nin nişanı için hazırlıklara yardımcı oluyordu. Şaheste ile çok iyi anlaşmışlardı. Şaheste yeri geldiğinde, Serap'ın tatlılığını ve sıcakkanlılığını anlat anlat bitiremiyordu. Çünkü Serap'ta bilmiyordu olayların iç yüzünü. İstanbul'dan gelen, görmüş ve geçirmiş, açık görüşlü bir kadındı halbuki. Acaba gerçekleri duysa, sırlar açığa çıksa nasıl tepki verirdi? Olaylara Halil ve Boran'ın gözünden olgunlukla bakabilir miydi? Yoksa o da tuhaf mı karşılardı, herkesin kabul etmeyeceği bu aşkı. Bunların olup olmayacağını ise zaman gösterecekti.

Halil'in kafasında bazı planlar vardı. Kardeşini sevindirirken, Boran'ı üzecek birşeyler düşünüyordu genç adam.

O gün yine yoğun geçmiş, gelen giden misafirleri ağırlamakla akşam olmuştu. Halil geceleri, maskesini yüzünden çıkarıyor ve son zamanlarda kendini dışarı atıyordu. Evden uzaklaşıyor, sessizliğe doğru koşuyor ve hıçkırıkları bozuyordu ortamın sükunetini. Bazen bir iki bira alıp, eski eve gidiyordu. Evin duvarları, yaktığı ateşin alevleri dost oluyordu Halil'e. Aşkı tarif edilemez derecede büyük olan Halil, gururunu aşkının önünde tutmak için adeta savaş veriyordu. Aslında verdiği savaş, fedakarlıktan başka bir şey değildi. Kız kardeşi suçsuz, masum bir insandı. Abisinin en yakın dostu, kardeşi gibi gördüğü adamla yuvasını kuracağı için mutluydu. Çünkü olayların iç yüzünü bilmiyordu. Halil bu yüzden savaş veriyordu işte. Kardeşi ve aşkı arasında, büyük bir savaştı verdiği. Yoksa Boran'la oturup konuşabilir, Serap ile aralarında oluşan bağın tamamen arkadaşça olduğunu anlatabilirdi. Ancak Boran buna fırsat bile tanımadan, bir an önce evliliğin olmasını istemişti. Halil tam da bu yüzden gururunu ön plana çıkarmıştı. Bu gurur ve inatlaşmanın sonu, iki adamada acı verecekti.

Halil o gece çıktığında, karasu civarına gitmeyi tercih etmişti. Arabasını park ettikten sonra, eline birasını alıp dışarı çıktı. Gökyüzünü izliyor, yıldızları gözüne kestiriyordu. Ne de çok yıldız vardı gökyüzünde. Parıl parıl parlayan, insanı büyüleyen bir sürü yıldız. Halil ''Acaba onların derdi var mıdır?'' diye geçiriyordu içinden. Kendi içindeki fırtınalara, bir ortak arar gibiydi gözleri. Yükü ağır geliyor, kimseyle paylaşamadığı için de katlanılmaz bir hal alıyordu. Gecenin birkaç saati, eldeki birayla ve yıldızlara bakarken ufak ufak dökülen göz yaşlarıyla geçmiş ve eve dönme vakti gelmişti. Halil çok geçmeden yola çıktı. Konağa girdiğinde ise, vakit kaybetmeden kendini yatağına attı.

HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin